ıristiyan
âleminin bin yıl kilise olarak kullandığı Ayasofya, İstanbul’un
fethinden sonra 500 yıla yakın cami olarak kullanılmış, 193 5 yılında
müze haline getirilmiştir.
eşsiz mimarlık eseri, Türkler’in eline geçtikten sonra birçok tamir
görmüş, çeşitli desteklerle takviye edilmiştir. Bu sayede bugüne kadar
ayakta kalması sağlanan Ayasofya’ya yapılan çeşitli ilâveler de, camiin
gerçek bir Türk eseri halini almasını sağlamıştır. Yoksa Ayasofya
üzerindeki hakkımız on asırlık kilîseliğine mukabil, beş asırlık
camiliği sebebiyle değildir.
Mehmed, harap ve perişan bulduğu Ayasofya’yı yeniden yaptırmıştır
diyebiliriz. Tarihçi Ali, Künhülahbar isimli eserinde:
tarihçi Dursun Bey ise, Fâtih’in, Ayasofya’yı gezdiği zaman, yanında
olup padişah üst kata çıkıp etrafa bakarken mabedin hazin harabisi
karşısında duyduğu teessürle söylediği bir beyti duymuştur. Bu beytinde
Fâtih mealen:
altıncı asrın sonlarına doğru, cami tehlikeli bir hal aldı. Mabedin
Marmara’ya bakan arka cephesine payandalar kondu. Ayasofya’nm ön
cephesinde iki kalın minare vardı. Kuzeybatı köşedeki tuğlalı minarenin
Fâtih tarafından acele olarak yaptırılmasına karşılık, Ayasofya
çapındaki bir camiye tek minare yakışmayacağı için sonradan aynı
cephenin doğu köşesine bir minare daha yaptırılmıştı.
Murad zamanında yaptırılan iki kalın minareyi yapan Sinan aynı zamanda
Ayasofya’yı yıkılmaktan kurtardı. Evvelâ minarelerin kalınlığı mabedin
gövdesine uyuyordu. Ayrıca minarelerin kendilerinden çok daha kalın olan
temel ve kaideleri iç taraftan Ayasofya’yı perçinledi. İşte bu suretle
Ayasofya bu cepheden de payandalanmış oldu.
minarelerle, geriden de o heybetli payandalarla Ayasofya’yı öylesine
sağlamlaştırdı ki, bina Türk eseri halinde ebedîleştirildi.
Bir rivayete göre de ikinci yapılışında Ayasofya’nm kubbesi bir türlü
tutturulamamıştı. Bunun üzerine Hazreti Muhammed’e müracaat edilmiş, o
da bir avuç toprak alarak harca karıştırmalarını söyleniş, kubbe ancak
bu sayede yerine oturtulabilmiş.
edilince, 1 Haziran 1453 cuma günü Fâtih Sultan Mehmed ilk cuma
namazını burada kıldı ve mabedin ondan sonra cami olarak kullanılmasına
devam edildi. Mihrap ve minber ile kütüphaneyi Fâtih zamanında yaptık.
Mihrabın önünde iki muazzam şamdanı Kanunî Sultan Süleyman, Macaristan
zaferinde Matyas’ın sarayından alıp getirerek yerleştirdi. Müezzinler
Mahfili III. Murad zamanında, mermer kürsü IV. Murad zamanında yapıldı.
Şahnişli Mahfil ile kubbede asılı büyük şamdan III. Ahmed’in eseridir.
Üst katta bulunan mahfili I. Mahmud yaptırmıştır.
kubbedeki Besmele ve Nûr Sûresi’nden alınma âyet ise yazı sanatının
şaheseri olarak Ayasofya’yı süslemektedir. Kazasker Mustafa İzzet
Efendi’nin sekiz levhası, Celî yazısı ile vücuda getirilmiş olan
levhaların Teknecizade İbrahim Efendi’nin sanat eserleri, avludaki
şadırvan ve Ayasofya’ya eklenen, Fâtih’in ve oğlu II. Bayezid’in
yaptırdığı medrese artık ilk kilisenin ne kadar yok olduğunu
ispatlamaktadır. Ne yazık ki sonradan bir Alman arkeologu lüzum
göstermiş, medrese yıkılmış, silinmiştir ki, bizim ihmalimizin eseridir.
Rüknettin Akbulut