ütün Balkanların olduğu gibi Yunanistan da elimizden çıktıktan sonra iki taraf insanlarına yer değiştirildi ama tarihî kültürel miras yerlerinde kaldı. Yüzyılların canlı şahitleri ayakta kalabilen eserler oldu. Bu eserlerin her biri kültürel tarihimizin birer tapusu ve senedidirler.
Osmanlı idaresi Yunanistan’da tam 450 yıl hüküm sürdü. Bu zaman içinde Türkler buraya binlerce eser bıraktı. Osmanlının geride bıraktığı birbirinden üstün eserlerin herbirisi Yunanistan için dahi, tarihi ve kültürel birer zenginlik olmalıydı.
Ne yazık ki, Osmanlının yıkılışıyla birlikte sadece Yunanistan’da değil, Arap ülkeleri dâhil, dünyanın pek çok yerinde sahipsiz kalan tarihi mirasımız sistematik olarak yıkılıp yok edildi. Hâlbuki Türkiye’deki Bizans eserleri restore edilip birer birer ortaya çıkarılıyor.
Gazeteci olarak Yunanistan’ı birbaştan birbaşa iki defa gezdim. Ziyaretlerim sırasında ayakta kalan Osmanlı eserlerinin pek çoğuna ulaştım. Elde ettiğim bilgilerle birlikte son durumları hakkında malumat vermeye çalışacağım.
Osmanlı eserleri, yoğun olarak başta Atina ve Selanik gibi büyük merkezler olmak üzere Makedonya’da Vardar Yenicesi, Karferye, Kesriye, Florina, Ostrova, Vodina, Kavala, Narda, Serez, Yanya, Mizistre, Benefşe, Pasova, Anabolu, Tırhala, Gümülcine, İskeçe Dimetoka, Halmyros, Rodos, İstanköy ve Eğriboz adasında bulunuyor.
Avrupa Başkentlerinde İbadete Açık Camii Olmayan Tek Şehir Atina
Fatih Sultan Mehmed Han tarafından 1456 yılının Mart ayında alınarak Osmanlı topraklarına katılan Atina, fetihten sonra “Âlimler Şehri” ve de “Medinet-ül Hükema” olarak anılmaya başlamıştı.
Fatih Atina’ya gelişinde, Akrapol tepesine çıkar ve buradan şehri seyrederken çok duygulanır; ayırım yapmadan sık sık halkla bir araya gelerek dertlerini dinlermiş.
Osmanlı Atinasında tekkeler, küçük kervansaraylar, sebiller dışında 9 cami ve tam teşekküllü bir medrese varmış. Bunlar Mescidi İsmaili, Fethiye Camii, Yeni Cami, Aşağı Şadırvan, Voyvoda Camii, Hüsnübey Camii, Sütunlu Cami, Küçük cami ve Revaklı Medrese.
Şimdi üç Türk eserinden başka bir eserin kalmadığını esefle gördük. Onlar da birbirine yakın mesafede iki cami ve bir medrese kalıntısı…
Ayakta kalabilen en eski cami ise Fethiye. Cami’nin minaresi yıkılmış, etrafı oyulmuş, mezar taşları sağa sola atılmış. Ziyaretimiz esnasında cami avlusunda kazı çalışmaları yapılıyordu.
Fethiye Camii, Akrapol’ün eteğinde. Osmanlı’dan sonra başına gelmedik kalmamış. Bir ara Atina garnizonu, cezaevi, fırın olarak kullanılmış. Hatta tamamiyle yıkılmak istenmiş. Uzun tartışmalardan sonra yıktırılmaktan vazgeçilmiş…
Fethiye caminin giriş kapısı üzerinde kitabesi duruyor. Minaresi yıkılmış, yerden bir metre kadar yüksek kısmı kalmış. Bahçesindeki mezar taşlan sağa sola yatmış. O anda caminin kapısı kilitliydi.
Antik Agora’nın kenarında yükselen bu camii, şehre ayrı bir güzellik katıyor.
Mısır hükümeti 1950’li yıllarda Fethiye Camii’nin tekrar ibadete açılmasını Atina’dan talep etmiş, ancak olumlu cevap alamamış.
Fethiye Camii, Osmanlı döneminde merkez cami olarak kullanılırmış.
Fethiye Camii’nin en fazla dikkat çekici olan tarafı hiç şüphesiz esas mekânın inşasında tatbik edilmiş olan sistemdir. Tamamen bir kare şeklinde olan bu ana mekân, ortada dört sütunun taşıdığı basık, altı köşe kasnaklı bir kubbe ile örtülü bulunmakta, fakat bu ana kubbeyi dört yanından birer yanını kubbe daha desteklemektedir.
Köşelerde kalan mekânların üzerleri de küçük birer kubbe ile örtülmüştür. Hepsi de kiremit kaplı olan bu enteresan kubbe sistemi ile Fethiye Camii, doğrudan doğruya İstanbul’un Şehzade, Sultanahmet, Yeni cami ve Fatih Camii gibi büyük mabedlerde uygulanan mimari tipin küçük çaptaki örneklerinden birisini oluşturmaktadır.
Küçük Camii: Bu camii ibadete kapalıdır. Turizme açıldığı için tamamıyla yok edilmemiş. Caminin kapısı üstüne bir Yunan bayrağı asılmış. Bu cami Akropol eteğinde olup, Fethiye Camii’ne üçyüz metre kadar uzaklıkta. Küçük camii yakın zamana kadar müze olarak kullanılıyormuş. Etrafı Osmanlı döneminde yapılmış olan dükkânlarla çevrilidir. Çevresi kazı yapılarak oyulmuş ve cami biraz yüksekte kalmış. Kitabesi duruyor. Atina’ da yaşayan Müslümanlar buranın ibadete açılması için çaba göstermişlerse de bir sonuç alınamamış.
İçkale Camii: Bir zamanlar Atina’da yükselen minarelerin yerinde şimdi yeller esiyor. İçkale camii’ne Mescid-i İsmaili’de denirmiş. Osmanlılar Atina’yı aldıkları sırada Parthenon mabedinde bir Katolik kilisesi varmış. Türkler bu yapıya bir minare ekleyerek camiye çevirmişler. Ancak 1687 yılında Venedikli Kaptan Morosini Atina’yı topa tuttuğu sırada buradaki bir cephanelik isabet almış ve yakınında bulunan bu eser de yerle bir olmuş. Camiye, İçkale’yi teşkil eden Akropolis’in ortasında bulunduğundan “İçkale” adı verilmiş.
Mustafa Ağa Camii: Cami özelliği tamamiyle kaybedilmiş. Şimdi el sanatları müzesi olarak kullanılıyor. Osmanlı zamanında birkaç ismi varmış. Mustafa Ağa Camii dendiği gibi, Aşağı Şadırvan Camii, Altı Fıskiye Camii, Voyvoda Camii ve Eski Cami de denirmiş. Atina’da hala ayakta kalabilen eserlerden birisidir. Evliya Çelebi’nin zikrettiği gibi 1763 yılında Mustafa Ağa adında bir hayırsever tarafından yaptırılmış. Atina’nın Manastırdaki istasyonunun yakınında, Türk çarşısında bulunan bu cami, uzun müddet harap halde kalmış. Cami’nin yapısında büyük değişiklik yapılarak 1923 yılında İşlemeler ve El Sanatları Müzesi’ne çevrilmiş. Fevkani tek kubbeli caminin minaresi yıllar önce yok edilmiş.
Yeni Camii: Yunanlılar, bu eserin yapısını değiştirerek okula çevirmiş. Cami izlerini silmek için ne gerekli ise yapmışlar. Minaresi yıkılıp ortadan kaldırılmış. Dış görünüşü bakımından Fethiye Camiini hatırlatır.
Softa Camii: Hüsnü Bey Camii’de denirmiş. Yeri, Atina’nın Yukarı Şadırvan mahallesindeymiş. Tamamen ortadan kaldırılmış, izi dahi kalmamış.
Sütunlu Cami: Hadriyan semtinde bulunurmuş. Fatih döneminde yapılmış. Mora ihtilalinden sonra ilkokul olmuş, sonra belediye kütüphanesine dönüşmüş. Şimdi yine okul olarak kullanılıyor.
Revaklı Medrese: Bu güzelim medresenin harabeleri ortada kalmış. Agora’nın yakınında ve Fethiye Camii’ne
Atina’da bunlardan başka Voyvodalık Sarayı, birkaç çeşme, Bey Hamamı, Hacı Ali Hamamı, Abid Efendi Hamamı olmak üzere üç hamam, beş tekke daha varmış.
Ahmed Bey Camii: Sahipsiz kalan bu güzelim Osmanlı yadigârı eser, artık iyice kaybolmaya yüz tutmuş. Yeri, Yenice kazasındadır. 1492 yılında Ahmed Efendi ismindeki bir hayırsever tarafından yapılmış. Maksatlı olarak yıkıldığı anlaşılan Ahmet Bey Camii’nin kitabesi yok. Mihrabın üzerinde silinmeye yüz tutmuş olan yazılar zor okunuyor.
Feramiz Gökdemir