O
bir mücadele ve dava adamı idi… Bütün ömrünü “Doğu Türkistan” davasına adadı ve hayatı boyunca binbir çeşit acıya ve zorluğa katlandı, tahammül etti. Kaşgar’dan, İstanbul’a uzanan o uzun ve zorlu yolda hak bildiğinden ayrılmadı…
“Bir Doğu Türkistanlı olarak Doğu Türkistan davası, bir Türk olarak Türklük davası, bir Müslüman olarak İslâm davası ve bir insan olarak insanlık davası için hizmet edin” sözleri ona aittir…
Ölüm yıl dönümü münasebetiyle İ.Ü. Türkiyat Arş. Enst. Öğrt. Üyesi ve İsa Yusuf Alptekin Vakfı Başkanı Doç. Dr. Ömer Kul Hoca’ya merhumu sordum:
“İsa Yusuf Alptekin, bir asra yakın ömrünü vatan ve millet davası uğrunda harcamış, bu uğurda yeri geldiğinde ailesini bile ihmal etmekten imtina etmemiştir. O bütün taltif, makam ve mansıpları davası uğruna elinin tersiyle itmiştir. Çıktıkları büyük hicret yolculuğunda Hindistan’ın Şrinagar şehrinde Amerikalılar kendisini ve ailesini Amerika’ya götürme, çocuklarını en iyi okullarda okutma ve iyi bir maaş bağlatma teklifinde bulunduklarında o, “milletim ne olacak?” diye sormuş, olumsuz cevap alınca teklifi tereddüt etmeden reddetmişti.
Bütün yokluklara rağmen dahası geçirdiği bir trafik kazasında gözlerini tedrici olarak kaybetmesine rağmen davasını anlatmaktan son nefesine kadar geri durmamıştır.
Öyle ki ismi söylenince davası, davası söylenince ismi akla gelen mümtaz ve bayrak bir şahsiyet olmuştur. Türkiye’de İsa Bey’e birçok siyasi lider, bürokrat yardım etmiştir ama onlar içerisinde Merhum Enver Ören’in ayrı ve müstesna bir yeri vardır.”
İsa Yusuf Alptekin’in hayatı tam bir mücadele içinde geçmiştir. Hem Doğu Türkistan’da hem Batı Türkistan’da memuriyetler yapmış, bu vesileyle hem Rus hem Çin rejimini tanımış, milleti için çıkış yolları aramıştır. Bütün dünyaya seslerini ancak iyi eğitim almış insanlarla duyurabileceğine inanmıştır.
Alptekin, 1931 yılında Doğu Türkistan’da Çin De’li adlı zorba yöneticinin görevden alınması için Hoca Niyaz Hacı tarafından başlatılan özgürlük hareketine şahit oldu. Pekin’e gitti. Türkistanlı Vatandaşlar Cemiyetini kurdu ve “Çin’i Türkistan Avazı” adındaki dergiyi çıkardı. Demokratik yollar ve yöntemlerle hak arayışlarına girişti. Ancak Çin baskıları bitmedi.
21 Eylül 1944 yılında Ali Han Töre liderliğinde İli ayaklanması başladı. Ve 12 Kasım’da “Şarki Türkistan Cumhuriyeti” kuruldu. Çin Devlet Başkanı Çan Kay-Şek, “Üç Efendi” dedikleri İsa Yusuf Altekin, Mehmet Emin Buğra ve Mesut Sabri Baykozı’ya İli’deki heyetle görüşmeler yapsınlar diye Urumçi’ye gitmelerine izin verdi. 2 Ocak 1946’da “Karma Hükûmet” kuruldu.
İsa Yusuf, aynı yıl Urumçi’de Altay Neşriyat Evi’ni kurarak “ERK” adlı gazeteyi çıkardı.1947 yılında Mesut Sabri Baykozı hükûmetinde “Genel Sekreter” olarak görev aldı. Bu hükûmet, milliyetçi, antikomünist, antiemperyalist tutumu nedeniyle 1948’de azledildi. Artık Kızıl Çin zulmü hat safhaya ulaşmıştı.
Ve çareler tükendi. Göç başladı. Menzil, Türkiye idi…
Alptekin 1949 yılında kalabalık bir grupla Doğu Türkistan’dan ayrıldı. Uygur ve Kazak Türklerinin bu “Üç Efendi” başkanlığındaki göçleri zaman zaman büyük acı ve facialara sahne oldu. Birçok insan göç yolunda hayatını kaybetti. Bu göç yolunda yaşananların hikâyesi yazılmadı, filmi çekilmedi! Alptekin, 1957 yılında Türkiye vatandaşı oldu. Mücadele artık ana vatanda yapılacaktı. Bu haklı davasını anlatmak için tam üç kez dünya turuna çıktı. Oğlu Erkin Altekin’e söylediği şu sözler ne manidardır:
“Türkiye Cumhuriyeti, Türklük âleminin kıblesidir!”
17 Aralık 1995 yılında İstanbul’da vefat etti.
Ruhu şad mekânı cennet olsun…