merika’da Türkevi’ndeki törende konuşan devletimizin çok, çok yüksek bir makamının temsilcisi, mikrofonu balyoz olarak kullandı ve savurdu darbeyi: “Ya Latin harflerine geçmemiş olsaydık, ne yapardık bugün?… Bilgisayarı nasıl kullanırdık…” Türk toplumunun kültürlü kesimini temsil eden salon ahalisinden bir kısmı “Ya… doğru tabiî” diyerek başını salladı. Başını sallamayanların ne düşündüğünü bilemem.
O alfebe olsun, bu alfabe olsun isteği değil, zaten olan olmuş… Sefir beyin korkmasına gerek yok, bin yıllık harf standardını atmışız. Fakat bir ilmî düşünce disiplini vardır, gerçeklere saygı vardır. Konuşmacı ya kendisi bilmiyor ki o makam için ayıptır. Ya salondakileri echel ü cühelâ kabul edip kandırmak, uyutmak istiyor, bu da ayıptır.
Çok rica ederim efendim, bu bilgisayar dediğiniz aletin Latin alfabesiyle, şu alfabeyle, bu alfabeyle ne alâkası var? Nüfusu 1,5 milyarı geçen Çinliler, Japonlar bilgisayar kullanmıyor mu? Sovyet Rusya ve bazı Doğu Avrupa ülkeleri krill alfabesini bildiklerine göre bilgisayar nimetinden faydalanmıyorlar mı? Arap ülkeleri kullanmıyorlar mı?
Bilgisayar, alfabe bilmekle hallolan bir iş değil, sadece şu anki üretim İngilizce üzerine olduğu için İngilizce’ye bağlı… İngilizce milletlerarası ilim dili olduğu için… Standartların dili olduğu için… Latin alfabesi kullanan Almanlar, Fransızlar da bu aleti ellerine aldıklarında İngilizce emirlere cevap veriyor.
İngilizce “bilgisayar dili” olmuş. Tuşa İngilizce kumanda ettikten sonra da ekranda, hangi alfabe ile hangi dili yazarsanız yazın! İsterseniz kuş dili yazın! Çince destan döktürüyorlar, görüyorum.
Bir Cezayirli tanıdım, her çalışmasının üstüne Arap alfabesiyle “Besmele” yazıyor. Siz hâlâ “Latin alfabesi lâzım!” diyorsunuz. Lâtin alfabesi dediğiniz 29 tane harftir. Geri zekâlılar bile öğreniyor. Bilgisayar kullanacak bir insanın öğrenmesi zor olmasa gerek! Uzak-Doğuluların, her biri Picasso resmi gibi harflerine rağmen, bu konudaki göz kamaştırıcı hamleleri, alfabe farkının korktuğunuz kadar önemli olmadığını ispat ediyor.
Bin yıllık standardımızı yıkış tesellimizi 29 harfte aramayalım. Öyle bir gerekçe gösteriyorsunuz ki müspet düşüneni de çileden çıkarıyor. Hadiseleri haklı gösterme gayreti insanoğlundan fıtrîdir ama ilmi gerçek diye de bir şey vardır.
Standartlarımızı yıkıyoruz; hiç olmazsa mertçe yıkış sebeplerimizi söyleyebilelim. Sizin makamınızda bu tevil yakışık alır mı? Buna çam devirmek mi denir bilmem, pot kırmak mı? Hacivat’ın dilinden bir sitemi hak ettiniz: “Yıktın perdeyi eyledin viran..”
Ayşe Göktürk Tunceroğlu