İ
ran’daki İlhanlı devletinin üçüncü hükümdarı. Birinci İlhanlı hükümdarı Hülâgû’nun oğludur. Asıl ismi, Teküder’dir. Müslüman olduktan sonra Ahmed ismini aldı. Doğum târihi kesin olarak bilinmeyen Ahmed Han, ağabeyi Abaka Han’ın ölümünden sonra hükümdar oldu. İki yıl kadar hükümdarlık yaptıktan sonra, 1284 (H.683) senesinde Abaka’nın oğlu Argûn Han tarafından Horasan’da şehit edildi.
Annesi, Konkırat beyinin kızı Kutuy Hatun olan Ahmed Han (Teküder), Hülâgû’nun on dört oğlundan biri idi. Daha çocuk iken Müslüman oldu. Abaka Han’ın hükümdarlığı zamanında, Nihâvend ve Dinâver taraflarında, emrine verilen yerleri idare etti. 1282 (H.681) senesinde, Abaka Han’ın Hemedân’da ölmesi üzerine, bir müddet karışıklıklar baş gösterdi. Bu sırada hanedan temsilcileri toplanarak Ahmed Han’ı İlhanlı tahtına geçirdiler. Abaka Han’ın oğlu Argûn Han, istemeyerek onun hükümdarlığını kabul etti.
Ahmed Han, İlhanlı hükümdarı olunca, Müslüman bir hükümdar olduğunu, İslâm devletleriyle iyi münâsebetler kurmak istediğini, Müslüman devletlerin hükümdarlarına gönderdiği mektuplarla ifâde etti. Memlûklülere karşı Abaka Han’ın siyâsetini tâkib etmek istemiyordu. Bunun için zamanın büyük âlimlerinden Şîrâzlı Kutbüddîn, Rudekli Behâüddîn ve Şeyh Abdurrahmân’ı, Memlûk sultânına elçi gönderdi. Müslümanların huzur içinde yaşamalarını temin etmek için elinden geleni yapacağını bildirdi.
Müslümanlığı Gönül Hoşluğu İle Kabul Ettik
Bu hususta yazdığı mektupta; “Biz, Müslümanlığı gönül hoşluğu ile kabul ettik. Himmetimizi, şehirlerin imârına ve Müslümanların korunmasına sarf eyledik. Memleket halkına; evkafın (vakıfların) gelirlerini tahsis edildikleri yerlere vermelerini, hayır sahiplerinin koştukları şartlar gereğince, müstehâk olanlara dağıtmalarını emrettik. Bundan sonra mescidler, medreseler, tekkeler ve hayrat binalarıyla kervansaraylar tam bir parlaklığa erişecektir” diyordu.
Bu sırada Anadolu’yu idare eden Ahmed Han’ın kardeşi Kongurtay, küfründe diretiyor, yağma ve zulme devam ediyordu. Bilhassa Karamanoğulları ve Eşrefoğulları topraklarındaki ormanları tahrib ettirip, pek çok Müslümanı öldürtmüş, binlerce kadın ve çocuğu esir alıp satmıştı.
Memlûk sultânı Kalavun ise, Ahmed Han’ın sulh isteği ile ilgili mektubunu, Anadolu’daki temsilcisi Kongurtay tarafından Müslümanlara uygulanan, zulüm sebebiyle müsbet karşılamadı. Yumuşak ve tatlı bir dille cevap vermesi gerekirken, tabîatındaki sertlik sebebiyle elçilere karşı soğuk davrandı ve Ahmed Han’ın mektubuna karşı şu menfî cevâbı yazdı:
“…Evkâfdan söz etmişsiniz. Vakıfların gelirleri ölülerin malıdır, ölülere ait malların müstehâk olan kimselere verilmesinde, hayratın yerine sarf edilmesinde iftihar edilecek bir şey yoktur. Esasen bu, pâdişâhların yapmaları gereken şer’î bir vazifedir. Müslümanlık dâiresine ayak basmış olduğunuzu bildiriyorsunuz. Bunun için de kimseye minnet etmek gerekmez. Minnet, Allahü teâlâya edilir. Çünkü sizi bu mazhariyete eriştiren O’dur…”
Bu sırada İlhanlı hâkimiyetinde olan Anadolu Selçuklu ülkesinin ikiye ayrılıp bir kısmının idâresinin Giyâseddîn Mes’ûd’a, bir kısmının da Giyâseddîn Keyhüsrev’e verilmesi kararlaştırıldı. Bu paylaşma kararından sonra, Anadolu’nun yarısının elinden çıkacağını anlayan Giyâseddîn Keyhüsrev, küskün bir hâlde ayrılarak Erzincan’a döndü.
Giyâseddîn Mes’ûd ise Konya’ya giderek, Selçuklu tahtına oturdu. Fahrüddîn Ali, yine Selçuklu vezirliği vazifesine devam etti. Giyâseddîn Keyhüsrev, saltanattan ümidini kesince, bütün devlet erkânı Sultan Mes’ûd tarafına geçti. Keyhüsrev, Erzincan’da bulunduğu sırada öldü. Sultan Keyhüsrev öldükten sonra, Sultan Mes’ûd, Fahrüddîn Ali’nin vezirliği ile dürüst bir saltanat sürmeğe başladı.
Ahmed Han’ın İlhanlı tahtına geçmesinin ilk zamanlarında, ülkenin her tarafında olduğu gibi Horasan vâ Derbent taraflarında da huzur ve sulh hüküm sürdü. Ancak Ahmed Han’ın hükümdarlığını istemeyerek kabul eden ve taç giyme merasimine de katılmayan Abaka Han’ın oğlu Argun, İlhanlı tahtının tek ve tabiî mirasçısı olduğunu ileri sürerek baş kaldırdı. Ahmed Han’ın yumuşaklık ve merhametinden istifâde eden diğer putperest Moğol beyleri de Argun’u ona karşı tahrik ediyorlardı. Hattâ Anadolu’nun idaresinden sorumlu olan Kongurtay bile Ahmed Han’ı devirip yerine Argun’un geçmesini istiyordu.
Kongurtay’ın bu kötü niyetini tesbit eden Ahmed Han, onu ve adamlarını öldürtmüş ve fitne ateşini durdurmak istemişti. Fakat Müslüman olan Ahmed Han’ın hükümdarlığını kabul etmek istemiyen ve îman şerefiyle şereflenememiş olan diğer Moğol beyleri, Argun’u Ahmed Han’a karşı kışkırtmaya devam ettiler. Argun da kendine yardımcı olacağını bildirenlerin teşvikiyle Ahmed Han’a baş kaldırdı. Devletin devamını ve milletin huzurunu isteyen Ahmed Han, nihâyet büyük bir ordu hazırlatarak, damadı Alinak’ın kumandasına verdi ve Horasan’da bulunan Argun üzerine gönderdi. Kendisi de orduyu tâkib ederek Horasan’a ulaştı.
Ahmed Han ile Argun arasında andlaşma yapmak için uğraşanlar çıktı. Elçiler gidip geldi. Fakat andlaşma sağlanamadı ve iş kılıçlara kaldı. İki ordu arasında çarpışmalar başladı. İki taraftan bir çok emir ve kumandan öldü. Sayısız insan öldü. İlk çarpışma gününde Ahmed Han’ın ordusu galip gelip, Argun esir alındı. Alinak, Argun’un hemen öldürülmesini ve fitne ateşinin söndürülmesini teklif etti.
Ahmed Han ise; “Askersiz ve parasız bir adam ne yapabilir” düşüncesiyle tehlikeyi, umursamadı. Zaferi kazanınca, her şey bitti zannetti. Ordugâhtan ayrılıp, ağırlıkların bulunduğu yere gitme gafletinde bulundu. Onun ordugâhtan ayrılmasını fırsat bilen emirlerden Bukay (Celâyir), diğer emirlerin ve kumandanların yardımıyla, başta Alinak olmak üzere, hükümdâra sâdık olan beyleri öldürttü. Bu suretle orduya hâkim duruma geldi.
Argun’u kurtararak İlhanlı sultânı îlân etti. Savaşın aleyhine döndüğünün farkına varan Ahmed Han, Horasan sınırından Erran (Karabağ) tarafına kaçtı. Gittiği bölgenin insanlarından topladığı askerlerle durumu kurtarmayı istediyse de başaramadı. İşi yağmacılık olan Karâuna tümeni, Ahmed Han üzerine gönderildi. Ahmed Han yakalanarak şehit edildi.
Samimi Bir Müslümandı
Samîmi bir Müslüman olan Ahmed Han, yumuşak tabîatli ve merhamet sahibi idi. İlhanlı ülkesi, onun tahta geçmesiyle parlak bir dönem yaşadı. O, bütün gayret ve himmetini Müslümanların işlerini düzene koymaya ve onların huzur ve güven içinde yaşamalarına sarf etti. Çevredeki İslâm ülkeleriyle sulh içinde yaşamaya çalıştı. İlme ve âlimlere saygısı sonsuz olan Ahmed Han, âlimlerle sohbette bulunur ve onlardan istifâde ederdi. Bilhassa tasavvufa da meyli olan Ahmed Han, zamanının büyük mutasavvıfı Şeyh Abdurrahmân’ın sohbetlerine katılıp istifâde etmiştir.