Dil’de tahribat: Dil’de tahribata önce alfabe ile başladılar. Bütün Türk dünyâsında olduğu gibi, Türkistan’da da Türkler, Arap alfabesiyle okuyup yazıyorlardı. Türkler arasında, bu harflerin kullanılmamasını isteyenler de vardı. Ruslar bundan istifade ederek 1928’de Türkler için Rus Kiril harfleriyle karışık bir Lâtin harfleri sistemini uygulamaya başladılar. Zaten daha önceleri, Rusların büyük dil bilginleri Polevinov, 1927’de “Şark İnkılâbı” mecmuasında Rusların ve Türklerin dilleri üzerinde ve bilhassa Türk dilinin Rusça’nın tesirinde nasıl kalabileceği hakkında yazılar yazıyordu. Bu zatın ileri bir hedefe mâtuf olarak, geliştirdiği çalışmalar son derece kasıtlı idi.
Yeni alfabe alınırken aynı Türk lehçelerine uygulanan alfabelerin bâzı noktalarında birbirinden farklı olmasına dikkat edildi. Bu mes’ele üzerinde devam eden yabancı araştırıcıların tetkikleri Rusların bu işi, siyasî hedeflerine uygun bir şekilde tanzim ettiklerini ortaya koymuştur.
Güdülen maksat aşikârdı:
Türk lehçelerini alfabe bakımından da ayırmak, yeni yetişecek nesillerin Arap harfleriyle yazılan gayet zengin kültür hazinelerinden kopmalarını sağlamaktır. Ama Türkiye’de Lâtin harfleri tatbikine başladıktan sonra, kendi idarelerindeki Türklerle Türkiye Türklerinin biraz farklı da olsa müşterek alfabeye sahip olmaları, Türkiye’nin Türkistan’da ve Kafkaslar’da nüfuzunun hızla artmasına sebep olmuş, bu ise Rusya’yı son derece tedirgin etmiştir.
Netice’de, Ruslar 1940-41 yıllarına doğru her Türk lehçesi için birbirinden farklı Kiril alfabesi uygulamaya başladılar. Lâtin alfabesi ile yazılan kitaplar toplatılarak imhâ edildi. Bunlardan anlaşılıyor ki, Lâtin alfabesi, Rus Kiril alfabesine geçiş için bir basamak olarak kullanılmıştır.
Sovyetler, Türkler arasındaki birlik hissini yok etmek için Çarlık rejiminin son devrelerinde Türkistan’da ayrı Türk boylarının birbirleri ile kültürel münâsebetlerini kesme işinde mütehassıs olarak vazife görmüş olan müsteşrik Prof. Kun’un rehberliğinde güya bir ilmî komisyon kurmak suretiyle, Türk boylarının ayrı milletler ve bunların şivelerinin de müstakil diller olduğunu, yetersiz delil ve gülünç iddialarla ispatlama çalışmışlardır.
Diğer taraftan Türkistanlı aydınlar, dil bilginleri, edebiyatçıların, ilmî kongrelerde, eski müşterek edebî dil an’anelerine yabancı kelimeler yerine Türkçe kelimeler ve Türkçe terimler kullanmak suretiyle bir ortak ilim dili meydana getirmek yolundaki görüşlerini ortaya attıkları zaman bu kimseler gerici, Pantürkist-Panturanist olarak damgalanmış ve ağır şekilde cezalandırılmışlardır. Ruslar bu parçalanmış şivelere Rusça bâzı ıstılah ve teknik kelimeler sokmuşlardır.
Dili bozma işini yürütmek için de Sovyet cumhuriyetleri yüksek okullarında, 1957-58 öğrenim yılından itibaren Rusça öğrenime başlandığı gibi, Rus olmayan cumhuriyetlerde ilkokulların ikinci sınıfından başlayarak Rusça okutulması emredilmişti. Ortaokullarda ise Rus dili öğretim mecburî idi. Rus idaresindeki bu cumhuriyetlerin bütün öğretim müesseselerine eğitim müfredat ve programları diğer Rus okullarının aynısı idi.