Bu alafranga dilcilik artık iktisadî ve ticarî sahalarımızda bile hüküm sürmektedir. Meselâ Fransızcanın “bangue” yahut İtalyancanın “bancu” kelimesinden “banka” şekliyle dilimize girmiş olan meşhur isim, Fransız taklitçiliği yüzünden bizde artık “Bank” değişimine uğramıştır.
Mesele bundan da ibaret değildir. Yeni banka isimleri gramer ve şife itibariyle de bozuktur. Çünkü “Osmanlı Bankası” ve “Ziraat Bankası” gibi Türkçe şekilleri artık beğenilmediği için yeni kurulan bankalar “Sümer Bank”, “Eti Bank”, “Ray Bank” ve “Demir Bank” denilmektedir. Halbuki banka yerine mutlaka “bank” şekli tercih edilse bile, bu yeni banka isimlerinin Türk şivesine göre “Sümer Bankı”, “Eti Bankı”, “Ray Bankı” ve “Demir Bankı” şeklinde olması lazım gelir.
Türkçeyi ne olursa olsun değiştirmek hevesinden doğan bu Fransızca aşkı son zamanlarda kelime ve gramer sahalarından başka imlâda bile bir takım tuhaf şekiller göstermeye başlamıştır. Meselâ şimdiye kadar “otel” şeklinde yazdığımız kelime artık Fransız imlâsiyle “Hotel” diye yazılmaktadır. Halbuki bu kelime Fransızcada “O” harfinin üstüne bir işaret ilâvesiyle “Hótel” şeklinde yazıldığı halde yine de “Otel” okunmaktadır. Tıpkı bunun gibi, aslı Arapça olduğu halde, Türkçeden İtalyanca ile Fransızcaya geçmiş olan “Kahve” kelimesi de bazı kahvehanelerimizin üstünde artık Fransız imlâ ve telaffuzu ile “Café” şeklini almaya başlamıştır. Meselâ gazetelere “Café restoran” gibi ilanlara tesadüf edilmektedir.
Bu “restorant” kelimesi de eskiden İtalyancadan Türkçeye geçmiş olan “Lokanta”nın Fransızcasıdır. Yaşayan Türkçede kullanıldığı için artık hafife alınan bu kelimenin Fransızcası da üç imlâ yazılmaktadır. Bunlardan “Restaurant” şekli Fransız imlâsının aynen kabulü demekse de, Fransızca bilmeyen Türklerin bunu “Res-ta-u-rant” diye okuyacakları her nedense düşünülmemiştir. Aynı kelimenin bir diğer imlâ şeklinde yalnız sonundaki “t” harfi muhafaza edilerek “restorant” yazılıyorsa da, Fransız telaffuzunda sonraki “t”nin okunmadığı hesap edilmemiştir.
Bu Fransız kelimeleri Türk grameri ile şivesine aykırı olarak da kullanılmakta ve meselâ “Boğaziçi Oteli” yahu “Opera Oteli” yerine “Hotel Boğaziçi” ve “Hotel Opera” denilmektedir. Hatta bir müessese isminde “Ankara” yerine Fransız imlâ ve telaffuzuyla “Angora” şekline bile tesadüf edilmektedir. Bu hal böyle devam ettikçe “İstanbul” yerine Fransız imlâ ve telaffuzuyla “Stamboul” ve “Boğaziçi” yerine de “Bosphere” denilmeyeceğini kim iddia edebilir.
Dil ilmine göre diller işte böyle yıkılır. Ve dilin yıkılması da milletin yıkılması demektir. Bu hakikati artık devletin anlayıp ona göre davranmasından başka çare kalmamıştır.