Türk Dili

Türk Dilinin Kullanılmasına Dair Kanun

 

Türkçe’nin doğru ve güzel kullanılması için kanunî düzenleme yapılıyormuş. Fevkalade isabetli ve geç kalmış bir teşebbüs. Ancak tesellimiz zararın neresinden dönülse kâr olacağı keyfiyetidir.

 

Devlet Bakanlığı tarafından hazırlanarak Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan taslak, sadece mevzuun tanzimi ile kalmıyor; alınan tedbirlerin hayata geçmesi ve kanuna riayet için çeşitli müeyyideler de getiriyor.

 

Mevcut manzaradan rahatsız olmayan bir tek vatandaşımız olacağını sanmıyoruz. Bilhassa büyük şehirlerimizin ara sokaklarına varıncaya kadar bütün iş yerleri yabancı isimli tabela taşıyor. Tabiî İstanbul’un izinden giden Anadolu tüccar ve esnafı da aynı hatayı tekrarlıyor. Ancak vahamet sadece dükkân ve şirket isimlerinde de değil. Günlük konuşmamız da başta İngilizce olmak üzere yabancı kelimelerle doldu. Maruz kaldığımız kültür emperyalizmi sebebiyle alt şuurumuz öylesine şartlandı ki ecnebi etiket taşımayan malı düşük kalite; sözünün aralarına bir batı dilinden karşılıklar katmayan insanı aydın kabul etmiyoruz. Yani topyekûn suçluyuz.

 

Bir insan toplum önünde herhangi bir Avrupa şehrinin ismini yazıldığı gibi okusun bakalım ona hangi gözle bakıyor, nasıl mühtehzi edalarla süzüyoruz. Oysa hiçbir Amerikalı, mesela bizim Siirt ilimizi Türkçe aksanı ile söylemez; böyle bir derdi de yoktur. Bu bakımdan şuuraltımıza senelerden beri damla damla şırınga edilen zararlı telkinlerle aşağılık hislerine kapıldık. Bu böyle bir aşağılık duygusu ki önce anne-babalarımızın aslında saf ve tertemiz lisanları ile alay ettik. Çünkü resmî yönlendirme böyleydi. Harf inkılabı ile yetinmemiş dili de değiştirmek gibi bir garabete düşmüştük. Türkçe, Agop Dilaçar’a teslim edildi.

 

“Öztürkçe” ve “Türkçe’nin arılaştırılması” gibi ırkçı bir mantıkla yapılan çalışmaların gerekçesi Türkçe’yi Arapça ve Farsça kelimelerden kurtarmaktı. Aslında bu bir bahaneydi. İki maksat güdülüyordu. Birincisi, ecdatla irtibatı kesmek; ikincisi Kur’an’la bağı koparmak. Zira dilden atılan kelimeler, daha ziyade Kur’an-ı kerim menşeliydi.

 

Halbuki milletlerin aid oldukları medeniyetler vardır. Bu medeniyetler, kendine mensup olan unsurları çeşitli bakımlardan beslerler. Hıristiyan medeniyetinin dili Latincedir. Bu itibarla Fransızca’nın da İngilizce’nin de Almanca’nın dil kökü Latincedir. İslam medeniyetine dahil milletlerin de dil kaynakları Arapça’dır. Eski Türkler, ihtiyaç oldukça sadece Arapça’dan değil; Farsça’dan da kelimeler almışlardır. Bize mekteplerde ana ve zengin Türkçemiz olan Osmanlıca’nın Arapça-Farsça-Türkçe’den mürekkep uydurma bir dil olduğu söylendi.

 

Bu iddia dedelerimizi kötülemenin bir başka usulü idi. İmparatorluk kuran bir millet, kendi diline sahip çıkmaz mı; öyle bir devletin bir dil siyaseti olmaz mı? Bu mümkün değil. Arapça dinî lisan olduğu için mecburen bazı kelimeler alınıyordu. İranla cephelerde savaşılmasına rağmen tasavvuf ve edebiyat ihtiyaçları itibariyle bu memleketten Farsça kelime geliyordu. Bu bakımdan Osmanlı bir denge kurmuştu. Türkçe: Devlet dili, Arapça: İlim dili, Farsça: Evliya dili.

 

Zaten Osmanlı Devleti, bir dengeler nizamıdır. Ancak devrin Türkçe’sini sadece yabancı kelime ithal eden zavallı bir lisan sanmak son derecede hatalı olur. “Lisan-ı Türkî”, ithal ettiğinden çok kelime ihraç etmiştir. Yunanistan, Bulgaristan, Irak vs. dahil imparatorluk coğrafyamızda yaşamış bütün milletlerin şu gün bile dillerinde çok ciddi seviyelerde Türkçe kelime vardır. İfrat davranışlarla kendi dilimizi batıya karşı yenik düşürdük. Bu sebeple kanun taslağına ve taslakla birlikte düşünülen tedbirlere seviniyoruz.

 

İşyerlerinde Türkçe isim kullanma şartı isabetlidir. Yabancı kelime tercih edenlerden yüksek vergi almak ve bu kelimelerin Türkçe ibarenin altında ve daha küçük olarak yazılma tasarrufu da doğrudur. Bununla beraber ticaret mensuplarına karşı dikkatli davranılarak, ziyan görmemeleri için de gayret sarfedilmelidir.

 

Ayrıca Dil İzleme Kurulu oluşturularak Türkçenin yazılı, sözlü ve görüntülü yayında imla, telaffuz ve gramer bakımından yanlış kullanılması halinde yayın kuruluşlarına ihtar, para cezası ve nihayet yayını geçici olarak durdurma cezalarının getirilmesini de yerinde buluyoruz. Sunuculukla spikerliği nerede ise manken mesleği yapan mevcut uygulamaya da dur denerek sunuculuk sertifikası istenmesi takdir edilecek bir düşüncedir. Kelimelere karışılmaması da yerindedir. Çünkü dil, kanunla değil edebiyatçılarla serpilir.

 

Ancak Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü mevcut hali ile ihtiyacı karşılayamaz. Zaten kelimeler cinayetini eski TDK bu kitapla işlemişti. Bu sebeple yeni TDK’nın canlanıp silkinmesini bekliyoruz. Mesela inceltme işaretleri tekrar kullanılmalıdır. Bugün “kâr”la “kar” aynı şekilde yazılıyor. Eski Türkçe’mizle, Azerbaycan, Kerkük ve Türkistan Türkçesinden mevcut fakirlikten kurtulmak maksadıyla kelimeler alınmalıdır. Ne var ki bu teklif artık dilimize malolmuş batıdan gelen kelimeleri düşman ilan edelim demek değildir.

 

Ve son teklifimiz: Liselerin edebiyat şubelerine Osmanlıca dersi konmalıdır. İnsan kelimelerle düşünür. Zengin Türkçe kelime hazinesine sahip olanlar zengin düşünürler. Bizim zengin düşünceli insanlara ihtiyacımız var.

 

Hayat, onlarla güzeldir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Gönderiler

1 / 79