Türk Dili

Edvar Nedir?

 

Mehmet Âkif Ersoy’un Çanakkale şehitlerini tasvir eden o şaheser şiirinde şöyle iki mısra da yer alıyor:

 

Hercümerç ettiğin edvara da yetmez o kitâb
Seni ancak ebediyetler eder istiâb

 

Birinci mısrada geçen “edvar” kelimesinin ne anlama geldiğini sokaktan geçen beş kişiye rastgele sorsak, acaba doğru cevap verebilirler mi? Hiç sanmıyorum. Ne yazık ki, sadece bugün değil, dün de aynı cehâlet söz konusuydu. Buna şöyle bir örnek vereyim:

 

Yücel Dergisi 1947 yılının Ocak ayında bir anket düzenliyor; Âkif’in şiirinde geçen “edvar” kelimesini beş gence soruyor. Onların verdikleri cevapları bir ibret tablosu yahut cehâlet nümûnesi olarak şöyle sıralıyor:

 

1- Yüksek Ticaret mezunu bir yedek teğmen:

 

Bilmiyorum, şiiri hatırlıyorum. Mehmed Âkif’in Çanakkale Şehitleri için yazdığı bir şiirdir. Olsa olsa İngiliz kralı Edward’ı kast ediyor olmalıdır. Zira malum ya Çanakkale’de İngilizleri mağlup etmiştik. Edward da İngiliz kralıdır.

 

2- Muvazzaf bir Lv. Teğmen:

 

Bilmiyorum. Bu mısra Mehmed Âkif’in Çanakkale Şehitlerine yazılmış bir şiirinden alınmıştır. O zamanlarda İngilizler baş düşmanımızdı. Edward da kralları idi. Bunun için Edward’ın mânâsı, herhâlde Kral Edward’dır. Fakat vezin icabı, Âkif, kral kelimesin kullanamamıştır.

 

3- İstanbul Hukuk Fakültesi’nden 1942 senesinde mezun olmuş bir stajer hâkim:

 

Bilmiyorum. Tahmin de edemiyorum. “Acaba Kral Edward ile alakalı bir kelime midir? diye sorduk. “Olmaması icap eder gibi geliyor ama bilmem ki!” dedi.

 

4- Yüksek Kimya Enstitüsü’nden bir üniversiteli genç:

 

Biliyorum. Edvar duvarın cemidir (çoğuludur.) Mehmed Âkif Çanakkale’de yıkılan duvarları, yani şehitleri kastetmişti.

 

5- Teknik Üniversitesi’nin son sınıfından bir yüksek mühendis adayı: Edvar, etfalin bir diğer şeklidir. Etfal, çocuk demektir (hayır, çocuklar demektir). Harbin alt üst ettiği çocukları kastediyor.

 

Kucak Dolusu Cehâlet

 

İşte size korkunç bir cehâlet örneği. Âkif’in okuyanları ve dinleyenleri galeyana getiren, gözyaşları döktüren “Çanakkale Şehitleri”nde geçen bir kelime ve onun mânâsını bilmeyen okumuş (!) gençlik. Şu komik ve dramatik manzaraya bakınız. Kendilerine soru yöneltilen beş diplomalıdan üçü, “devirler, asırlar, zaman dilimleri” anlamına gelen “edvar” kelimesini, Kral Edward diye anlıyor.

 

Dördüncüsü, edvarı, duvarın çoğulu yaparak cehâlet duvarına çarpıyor. Fena hâlde çarpılmış olmalı ki Âkif’in Çanakkale şehitlerini yıkılan duvara benzettiğini zannediyor. Zehî cehâlet! Beşincisi ise edvarı, etfal diye yorumlayıp Âkif’in, savaşın altüst ettiği çocukları kastettiğini söylüyor. Ne çocukça, aman efendim affedersiniz ne câhilce bir cevap!

 

Bugün de böyle bir anket yapılsa, mesela aynı şiirde geçen “akvam-ı beşer“, “a’mak, ridâ”, “ecrâm”, “lebrîz”, “ehl-i salîb” kelimeleri birtakım profesörlere, akademisyenlere, entellere, dantellere, anlı şanlı köşe yazarlarına sorulsa kim bilir cevap diye ne garip sözler söylenir, ne ilginç ve korkunç fikirler beyan edilir. Bence denemeye değer.

 

Mesela şiirin son bölümünde görülen, “Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât” mısraında geçen “cihât” kelimesini kutsal savaş diye açıklayacaklarını, “yönler, cihetler” anlamına geldiğini akıllarının ucundan bile geçirmeyeceklerini adım gibi biliyorum. Gayet iyi hatırlıyorum; Âkif’in anma toplantılarından birinde konuşan bir ilim adamı (!) “Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber” mısraını, “Sana avucunu açmış duruyor Peygamber” diye açıklamıştı. Hâlbuki “âgûş” kelimesinin mânâsı, “avuç” değil “kucak”tır.

 

İnsan böyle kucak dolusu cehâlet örnekleriyle karşılaşınca, köşe bucak kaçmak istiyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İlgili Gönderiler

1 / 79