Türk Dili

Fış Fış Kayıkçı

P
rof. Dr. Mehmet Kaplan Hoca şöyle diyor: “Kültürlü olmak demek, târihin ve eski eserlerin terbiyesini almak, olgunlaşmak, ondan sonra yeni eserler vücûda getirmek veya rûhunu onlara da açmak demektir.
Başka bir şey daha var: Biz cihangirlik dolayısıyla târihimiz boyunca yetmiş iki milletle bir arada yaşamış, onlarla alışveriş yapmış, haşır ve neşir olmuş bir milletiz. Böyle oluş bize bir zarar vermemiş, bilakis bizi zenginleştirmiş dünyanın efendisi yapmıştır”.
Dilimizi, dinimizi, târihimizi, edebiyatımızı, felsefemizi gelenek ve göreneklerimizi, velhâsıl bizi biz yapan her şeyimizi aşağı yukarı unuttuğumuzdan beri “dünyanın efendisi” olduğumuzu da hatırlamaz olduk. Dünyâya insanlığı, adaleti, hoşgörüyü, büyüklüğü öğreten Osmanlıdır. Osmanlıyı unuttuk, inkâr ettik, kötüledik. Biz kimiz diye sormadık, kime benzesek diye düşündük. Avrupalıya mı, Amerikalıya mı? Kafamız karıştı, şahsiyetimizden olmaya başladık. Bir cihan imparatorluğu olan Osmanlı imparatorluğundan bize kalan mîrası öyle veya böyle reddettik. Reddettikçe çok ilerici ve çok aydın olduğumuzu zannettik. 
Dil bir milletin rûhudur. “Öztürkçe” denen felaketle rûhumuz karardı. Ortak dilimiz, ortak kültürümüz kalmadı. Üniversitelerde okuyan gençlere dikkat ediyorum, pırıl pırıl insanlar. Bu çocuklara ne târih öğretilmiş, ne edebiyat, ne Türkçe. Çoğu bunları öğrenememiş olmanın sıkıntısını çekiyor. Nerede ve nasıl öğrensinler? Bütün mesele burada! 
Dünya yüzünde saf dil yoktur. Bütün diller birbirinden kelime alır. Bu kelimeler ya olduğu gibi alınır veya halkın ağzında değişir. Halk kelimenin köküne veya menşeine bakmaz, işine yaramasına bakar. İşimize yarayan benimsediğimiz sevdiğimiz kelimelerle, hele bunların ifâde ettikleri mânâları, mefhumları karşılayabilcek kelimelerimiz yoksa, oynamamak gerekir. O Arapçadır, bu Farsçadır yaşayan canlı kelimeleri öldürmek cinayettir. Katledilen kelimelerin arkalarında bıraktıkları boşluk neyle ve nasıl doldurulacak? 
Fransızca “honneur”den bozma şu “onur ” kelimesini düşünün. Nâmus, şeref, gurur, vakar hepsi bu Onur’un içinde!… Halbuki yok edilmek istenen bu kelimelerin taşıdıkları mânâlar da başkadır, kullanıldıkları yerler de!
“Neden” soru zarfıdır ama artık her derde devâ! Sebep, münasebet, dolayısıyla, yüzünden, sâyesinde, ötürü gibi kelimelerin cümlesinin yerine neden denilecek! “Olay” hâdise midir, vak’a mıdır, ortaya çıkan hal midir, dikkati çeken şey midir? Hepsi olabilir!
Merhum Refi Cevad Ulunay’a “Mutlu musunuz” diye sormuşlar. “Hayır Konyalıyım” demiş. Tecâhül-i ârifâneden gelmiş: Mesut, bahtiyar, memnun, huzurlu, tâlihli, uğurlu gibi kelimelerin karşılığı olarak kullanılan mutlu kelime olarak doğru da olsa ne çok mânâ yüklenmiş!
Bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilecek, dilimizi zenginleştirebilecek, bizi İngilizceye, Fransızcaya muhtaç etmeyecek, Türkçenin yapısına, dehâsına, zevkine uygun, kolayca benimsenecek yeni kelimeler yapılabilseydi!… 
Böyle kelimeler teklif edilmediği gibi bir taraftan millî hâfızaya yerleşmiş, bizim olmuş kelimelerimiz yok ediliyor, bir taraftan da eş mânâlı denilen kelimelerimiz kullanılmaz hâle getiriliyor. Bu gidişle fış fış kayıkçı çocukluğumuza dönüp mama’larla, atta’larla, cicilerle, kaka’larla konuşacağa benzeriz.

İlgili Gönderiler

1 / 79