Türk Dili

Dilimizin Bozulmasından Yabancı Türkologlar da Dertli

H
içbir usul ve kaideye dayanmayan lisanımızın tabiî yapısına ve normal gelişme seyrine darbe vuran; mazide edebi eserler bakımından neyimiz varsa hepsini silip süpüren “uydurukça dil devrimine” ülkemizin basiretli ilim ve fikir erbabı gibi, yabancı Türkologlar da büyük tepki göstermektedir.

İngiliz Türkolog Prof. Geoffrey L. Lewis  1999’da yayınladığı ve Türkçeye 2004 yılında çevrilen “The Turkısh  Language Reform:  A Catastrophic  Succes” (Trajik Başarı  – Türk Dil Reformu” isimli kitabında, dil devriminin öncüsünün Atatürk olduğunu ancak sonradan bundan vazgeçtiğini ifade etmektedir.)

Prof. Lewis dildeki fakirleşme için verdiği bir misal: Modern bir Türkçeden – Türkçeye sözlüğüne bakılırsa özellikle de Arapça kelimelerin ekseriyeti “M” harfi sayfasındadır. Mesela, “müddet”, “mühlet”, “mehil” ve “vade” kelimelerinin hepsini “süre” kelimesi unutturmaktadır. 

Geoffrey L. Lewis kitabının yayınlanmasının ardından  konferans vermesi için Türkiye’ye davet edildi.  11 Şubat 2002 tarihinde verdiği  konferansında   “öz Türkçe”nin   dilimize verdiği zararlardan şöyle bahsetti: 

“Bu akşam Türk  Dil Reformu hakkında konuşacağım… Bu konudaki kitabıma ‘A Catastrophic  Succes’ (Felaket   Bir Başarı)  adını verdim.  Bu reform her ne kadar konuşma dili üzerinde o kadar büyük bir tesir  yapmadıysa da  1930’ dan  önce yazılmış her şeyi yeni nesiller için daha  anlaşılmaz hale getirdi. Bu reform inkâr edilemez bir şekilde  muvaffak olmuştur. Öyle ki 700 senelik yapılanları son asırda tamamen değiştirmiştir. Bu muvaffakiyetin niçin büyük bir felaket olduğunu şimdi size izah edebileceğimi ümit ediyorum.”

Geoffrey L. Lewis daha sonra da 1932’de dil devriminin başlatıldığını,  “öz Türkçecilik” adıyla Türkçedeki Arapça ve Farsça kelimelerin atılıp yerlerine Türkçe karşılıklarının bulunması için  halk dilinde yaşayan kelimelerden tarama çalışmasının yapıldığını ve bunların “Tarama Dergisi”nde yayınladığını, muharrirlerin makalelerini yazarken kullanacakları kelimelerin Türkçe karşılıklarını bu dergiden bulma mecburiyeti  getirildiği üzerinde durarak şunları söyledi: “Gazeteciler makalelerini Osmanlıca yazıp kelimelerin yenileriyle   değiştirmesi için “ikameci”ye veriyorlardı.  İkameci Tarama Dergisini açıp münasip gördüğü kelimeyi eskisinin yerini koyuyordu. Aynı zamanda diğer bir gazetedeki  ikameci,  aynı Osmanlıca kelimenin yerine  koymak üzere, başka bir yeni kelimeyi seçebiliyordu.”

Arapça kelimeleri atmak için kökler uydurmak yerine, saf Türkçe  karşılıklar bulmaya çalışanlar,  çok ciddi bir hata yaptılar. Mesela, Arapça  “maarif” kelimesinin Türkçe karşılığı yoktu. Bunun yerine kadim Türkçeden insan ve hayvan beslemek manasına gelen “igitmek”i maarif yerine eğitim olarak aldılar. 
Geoffrey L. Lewis, konferansının sonunda Türk dilinde yaşananların “büyük felaket” olduğunu ifade ederek bunları dört madde halinde şöyle  sıraladı:

1-Reformcular Arapça ve Farsça kelimeleri atmak için kökler bulmak yerine saf Türkçeden karşılıklar arayarak çok ciddi hatalar yaptılar. Uydurma kelimelerle aydınlar ve halkı iki dilli haline getirdiler. Birbirleriyle anlaşamaz oldular.

2-Unutturmaya mahkum ettikleri bütün Arapça ve Farsça kelimelere karşılık bulmada aciz kaldılar ve lisanı fakirleştirdiler.  Bu kayıp,  konuşurken ve yazarken, hislerini ifade edecek bir kelime arayıp ve o kelime de “Etrüsk”lü dili kadar ölü olduğu ve yerine de yeni bir kelime konulmadığı için, her Türk’ü aciz ve  çaresiz bıraktılar.

3- Uydurmaca dil bile “Öztürkçe” değildi. Yeni imal edilmiş kelimelerin çoğu  öz Türkçe olmaktan çok uzaktır.

4- Maziden – geçmişten koparma projesi. 50 yaş üstündeki Türklerin ekseriyeti  modern  Türk edebiyatının en büyük dönemlerinden biri olan 1920 – 1930  arası kaynaklarından koparılmıştır.  Kitabevlerinde gördüğüm Modern Türkçeye (uydurukça dile)  yapılmış tercümelerin  asıllarının yerini tutması mümkün değildir.

Çok Büyük Felaket: 1930’larda yayınlanan  Yakup Kadri’nin kitabını bile bugünkü dile tercüme edecek eleman bulunamıyor.

1995 senesinde bir gazeteye yazılmış bir okuyucu mektubundan kısaca bahsedeceğim:  ‘Yakup Kadri’nin bir kitabını arıyordum. Hiçbir yerde bulamadım.  Onun kitaplarının yeni baskısını  yapan yayınevine, niçin bu kitabın da yeni baskısı olmadığını sordum.  ‘Türkçeye tercüme edecek kimse bulamadıklarını’ söyledi. Bu kitap  1930’ larda  yayınlandı, daha talebe iken onu okumuştum, şimdi Türkçeye  tercüme edilmesi gerekiyor. Yakup Kadri onu   Çince mi yazmıştı acaba?  Daha da garibi, o Türkçeyi  anlayıp yeni süprüntüye (uydurmaca  dili kastediyor) tercüme edecek kimse bulunamıyor.” 1960’larda yayınlanan 1000 temel eserin bile 2000’li yılların başında tercümeleri yapıldı. 40 sene evvel konuşma Türkçesi ile yazılmış eserlerin birçoğu yeni Türkçeye tercüme edilmiş olarak halka sunuldu. Bu şekli ile bu eserlerin ne kadar ‘temel eser’ oldukları münakaşa edilebilir. Sadece şiir kitapları bu katliamdan kurtulabildi. 
Jean Deny: Fransız  Türkolog Jean Deny,  1921’de   “Gramaire de la  Langue  Turque” (Türk Dilinin Grameri) adıyla  Türkçenin gramerini (Türkçe Dil Bilgisi)  yazmıştı. Bu kitap Türkçeye çevrilip 1940’ lara kadar  liseler  ve öğretmen okullarında ders kitabı olarak okutuldu.  Deny Ayrıca, “La Reforma Actuel de la  Langue Turque” (Türk Dilinin Gerçek Reformu) isimli kitabını da yazdı. Bu kitabında  Lewis’in  görüşlerine benzer fikirlerini sıralayan Deny,  bu tahribat için “dünya diller tarihinde  bunun bir emsali ve benzeri  yoktur;  Türkler dillerini kendi elleriyle öldürdüler demektedir.” (İ. H Sevük, Dil Davası)
H. C Hony: İngiliz Türkolog H.C. Hony, İngilizce  – Türkçe   lügatın yazarıdır.  Türkçenin uğradığı büyük tahribat ile ilgili 1947’ de yayınlanan  “Iras” başlıklı makalesinde  “Türkçe’nin sadeleşme bahanesiyle bozulma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu  bundan esas maksadın ise; mazi ile alakayı tamamiyle kesmek, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan her şeyi söküp atmak ve Avrupalı sayılmaktır.”

Bunlar yabancı diye Arapça ve Farsça kelimeler atıldı; yerlerine garip, gülünç veya Fransızca kelimeler yerleştirildi. Mesela; “harp”, “muharebe” ve “mücadele” gibi 3 ayrı kelimeye sadece “savaş” denildi. 
Türkiyede esas tehlike uydurukça dilin okullarda okutulmasıdır. Böyle bir teşebbüs İngilterede olsaydı yapanlar ölümle cezalandırılırdı. Türkiyede dilin tahrip ve kötürüm edilmesini dünyada sadece Ruslar destekliyor. Türk dili hakikaten büyük bir tehlike içindedir.

Miladın 449. senesinde ayak basmış olan atalarım ‘Hengist’ ve ‘Horsa’nın kullandığı dile sadık kalalım, öz İngilizceye dönelim diyecek olsam, asırlardan beri başka lisanlardan on binlerce kelime alarak zengin ve işlenmiş bir hale gelen bugünkü İngilizce’nin hali nice olur? Medeni lisanlar için “öz dil” diye bir şey yoktur ve her millet böyle bir boş hevese kapılarak kendi mazisinin mirasını inkâra kalkar ve kendi işlenmiş dilini terk ederse, hepimiz toptan kabile hayatına döneriz.” (  Prof. Dr. Osman Turan – Türk Diline Toplu Bakış)

P. H Anderson: Oxford Üniversitesi Türkologlarından Anderson, Deny ve Hony gibi  İngilizce  – Türkçe  sözlük kitabı yazarlarındandır.

Anderson,  Londra’da yayınlanan Times gazetesinin  “Edebiyat İlavesi” nde çıkan makalesinde  uydurukça dilin Türkçeyi bozması ile ilgili şunları yazıyor: “ Türkçe, yapmacık ve ani bir değişikliğe uğradı.  Bazı Türk aydınları buna  ‘özleştirme’, ‘arıtma’ adını veriyor ve Türkçeyi  “yabancı” kelimelerden  temizlemekle  övünüyorlar.  Halbuki, İngilizce örneğinde olduğu gibi, bir lisanın gücünü zenginliğini onun,  yabancı kelimelerden arındırılmışlığı  değil,  bilakis, onları içine alarak kendisine mal ettiği yabancı menşeli kelimeler sağlar. Özleştirme Türkçeyi fakirleştirdi. Bu boşluğu Batı kaynaklı kelimelerin doldurması önlenemiyor.
Şüphesiz,  her konuşma dili,  yavaş yavaş tekâmül ederek, gelişerek değişir.  Ancak,  Türkçeye son elli yılda  uygulanan  asla bir ‘tekâmül’ değil, âni ve sun’i  bir değişiklik, bir ‘devrim’dir.” 

İlgili Gönderiler

1 / 79