Kültürümüz

Ülkücüler

S

resimon iki yüzyıl, kayıp asırlarımızdır. Yirminci yüzyıl külliyen kayıptır. 1970’lerse çalınmış yıllarımızdır. 1968’le 1980 arasındaki 12 sene her cephesiyle mahvolmuş bir zaman dilimidir…

Bu 12 senede bugün bazıları terör örgütü olarak devam eden türlü ideolojiler, yurdumuzun çocuklarını ailesinden, vatanından, milletinden, dininden ve hatta kendinden çaldılar. Yeraltı faaliyetleriyle beyinler yıkandı. Yaşanan haksızlık ve adaletsizlikler, sömürmeler, suiistimaller gösterilerek bunların değiştirilmesi, devrilmesi yolunda onları kandırdılar. Bir kısım gençler, Marksizm-Leninizm-Maoizm üçgeninde komünist ideolojiye şartlandırıldılar. Bir bölümü Rusçu, bir bölümü Çinci oldu. Enver Hoca’nın, Kastro’nun takipçileri bile vardı.
Bu beyni yıkanan üniversite gençliğine bir zaman sonra işçiler de katıldı. Marksçı, Leninci, Maocu ideolojinin hedefi, kapitalist burjuva düzenini silahlı ayaklanmayla yıkıp işçi-köylü iktidarını kurmaktı.
Üniversitede başlayan komünist ideoloji, sür’atle yayılarak liseleri, polisleri, öğretmenleri de tesirine aldı. Çok geçmeden kanlı eylemler başladı. Kendilerine katılmayan herkesi düşman görüyorlardı. Bu üniversiteli, liseli gençler, fabrika işçileri, öğretmenler… anarji ve kargaşa çıkarıyorlardı. Molotofkokteyli atarak dehşeti başlatmış, adam kaldırma, işkence ve katliamlarla işi azıtmışlardı. Devletin meşru güvenlik kuvvetleri, bu gayrinizami mücadelede istenen neticeyi alamıyordu. Komünist eylemler azdıkça azmaktaydı. 1 Mayıs’larda orak-çekiçli kızıl bayraklar ve komünist ideolog ve eylemcilerin posterleri Taksim, Kızılay gibi meydanlarda binler eşliğinde ve sloganlarla taşınıyordu. Akşam ezanından sonra sokağa çıkmak cesaret ister olmuştu.
Komünist militanlar, gözlerine kestirdikleri gençlerin yolunu kesiyor, birkaç beylik sorudan sonra faşist veya gerci diyerek infaz yapıyorlardı. Ülke elden gitmekteydi. Hükûmet sanki vardı. Bazı şehir veya mahallelere polis-jandarma giremiyordu. Terör, azıyordu…
Bunlar olurken gözünü kırpmadan terörist militanlar karşısına dikilen bir tek unsur vardı:
Ülkücüler!..
Ülkücüler, şehit oldular, gazi oldular, sakat kaldılar fakat yılmadılar, sırtlarını dönmediler. Böylece meydanlar, yıkıcı ve bölücülere bırakılmadı. Bu amansız mücadelede ülkücü Kahramanlar, 5 bin şehit verdi. Bazıları sakat kalıp gazi oldu. Bazıları tahsilini yapamadı.
Şehitler Serdarı Hazreti Hamza’nın alınlarından öperek Kahramanlar Kahramın Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam- huzuruna götürmesini umduğumuz bu serdengeçti yiğitler kimlerdi?
Ülkücüler,, Anadolu’nun fakir veya orta hâlli ailelerinin evlatlarıydı. Onlar şehit hikâyeleriyle büyümüşlerdi. Aile geçmişlerinde şehitler vardı. Köylerinden, kentlerinden zor şartlarla büyük şehirlere okumaya gelmiş, fakat burada İman, Ezan, Bayrak, Millet ve Vatan düşmanlarıyla karşılaşmışlardı. Dine afyon diyor, tarihe ve ecdada küfrediyor, kendilerinden görmediklerini öldürüyorlardı. 
Bunların ikna edilmesi asla mümkün değildi.
Anladıkları dille konuşmaktan başka çare yoktu. Hüküm bu olunca haykırış şu oldu:
– Ya Allah! Bismillah! Allahü ekber!
Bu muhteşem ve mübarek lafız, göklerin bu silinmez mahyası, o dönemlerde terennüm edilmeye başlandı. 16, 17, 18, 19, 20, 21… yaşındaki pırıl pırıl vatan sevdalıları, bu kükremeyle meydana atılıyor, Kelime-i şehadetle şühedaya katılıyorlardı.
Bir defa daha soralım:
Kimdir bu anadan, yârdan, serden geçip millî ve mukaddes varlıklarımız uğruna ölüme koşan korkusuz bahadırlar?
Ülkücüler, ataları Malazgirt’te, Sırpısındığı’nda, Şarkî Roma önlerinde, Mohaç’ta, Viyana’da, Kırım’da, Teselya’da, Trablusgarp’ta, Balkan, Sarıkamış, Çanakkale Harplerinde, Yemen, Medine ve Filistin’de, Millî Mücadehede’de, Kût’ül Amâre’de, Kore’de şehit düşen mücahitlerin torumlarıdır…
1968-1980 arası, Türk tarihinin en sancılı ve en çetin zamanlarından biridir. Bu 12 yılda amansız bir ölüm-kalım mücadelesi verdik.
Derken, 12 Eylül Darbesi yapıldı.
Birdenbire terör ve anarşi kesildi.
Zaman sanki buz tutmuştu…
Çığ gibi tutuklamalar başladı. Öyle ki Ülkücü Hareketi başlatan Başbuğ Alparslan Türkeş bile aranır oldu! Ülkesinden, ailesinden, hatta kendinden çalınmış binlerce komünist, esasta ise gafil sosyalist genç yakalanıp hapse atıldı…
Ülkücüler olmasa; onların destanî fedakârlıkları olmasa, Marksçı, Leninci, Maocu, Stalenici, Enver Hocacı, Kastrocu… güya komünist lafta sosyalist o üniversiteli, liseli mankurtlaşmış gençler, öğretmenler, işçiler, polistler… Kızılordu’ya “buyrun yoldaşlar” diyecek, Türkiye de Balkanlar ve Türkistan gibi Moskof zulmü altına girecekti. Bu korkunç sonun gerçekleşmesini, yerli ve millî asker, polis ve emniyet kuvvetlerimizin yanı sıra anasından helal süt emmiş ve helal lokma ile yetişmiş, kalbi Bedir Şehitlerinin muhabbetiyle dolu kahraman ülkücüler engellediler. Aynı zamanda Maturidî itikada kol-kanat gerdiler.
Şöyle bir  manzarayı hiç unutmadık. O yıllarda bir akşam bir grup genç, ecdadın yazdığı Ehl-i sünnet itikad ve amelini anlatan kitapları, Fındıkzade kahvehanelerinde vatandaşlara tanıtıyorlardı. Bir yerden diğerine giderken onlar hiç farkında olmasa da Ülkücüler, kendilerini uzaktan kolluyorlardı…
Terör ve anarşide günlük ölü sayısı, 25-30’ları bulunca darbe emrini Pentagon’dan alan 12 Eylül’ün kifâyetsiz paşaları, vatanı istilaya açmaya çalışanlarla canını ortaya koyarak vatanını müdafaa eden Ülkücülere aynı muameleyi reva gördüler.
İhanetle sadakat eşitlenmişti!..
Komünist kurşunların öldüremediği nice Ülkücü genç, darbecilerin darağacında “ölümsüzlüğe” kanatlandılar, nicesi zindanlarda hırpalandılar. Ama onlar, zindanda da darağacında da bu vatana ve bu millete darılmadılar.
Bugün şehit ana ve babalarının dediğini demişlerdi:
– Vatan sağ olsun!…
Cennetteki dereceleri âli olsun.
Hakları ödenemez.
Allah, hepsinden razı olsun.
Vah gafillerin, vah zalimlerin hâline!!!
1968-1980 döneminin şiirleri, oyunları, romanları yazılmalı, film ve dizileri çekilmelidir.
Bu milletin hikâyesi, Allahü-ekber Dağları kadar büyüktür.

İlgili Gönderiler

1 / 62