Kültürümüz

Türk Tarihinden Hazin Bir Sayfa: Sultan Abdülhamid Han’ın Japonya Siyaseti ve Ertuğrul Faciası

S

resim

ultan Abdülhamid Han, bir büyük siyasî dâhi idi. Osmanlı devletini 33 sene bolluk, bereket ve huzur içerisinde idare etti.  Bütün dünya milletlerinin başta İngiltere ve Rusya olmak üzere siyasetlerini, maksat ve niyetlerini çok iyi biliyordu:
“İngilizlerin dostluğuna güven olmaz, bize tarihten beri düşman bir millettir. Başımıza gelen bütün felaketler onların yüzündendir. Amcamın tahtan indirilmesinde de İngiliz parmağı vardır. Benim en büyük siyasî muvaffakiyetim İngilizler ve Rusların birleşmesine mâni olmamdı. Ben her çareye başvurarak İngilizler ve Rusları bizimle alakalı olan hiç bir meselede birleştirmedim. İngilizler ve Rusların fiilen birleştiği gün kıyamet kopar, dünya kana boyanır” diyordu.
Sultan Abdülhamid Han Japonya için de şunları söylüyordu; “Japonya’yı Osmanlı ülkesine benzetmek ve bunun padişahından onun imparatoru gibi başarı beklemek ne kadar uygun olur bilmem! Japonya Atlas Okyanusu’nun bir tarafına çekilmiş, adalara yerleşmiş, tek din, tek millet olarak millî birliğini sağlamış büyük bir cemiyet. Dünyada hiç benzemediği bir kıta varsa, o da bizim biçare memleketimiz. Kürt’le Ermeni’yi, Rum’la Türk’ü, Arap’la Bulgar’ı nasıl bir arada tutardım?  
Bizi her şeyden fazla felakete iten, büyük devletlerin entrikalarıdır. Bu devletler, tâbiiyetimizdeki milletleri, arka arkaya isyana teşvik etmek suretiyle, bizi her sene daha fazla sıkıntıya düşürmektedirler. Her sene, bu uğurda boşuna sarf ettiğimiz milyonlarla pek çok  lüzumlu şeyler yapılabilirdi.  Yani Osmanlı İmparatorluğu her çeşit dış baskıya açıktır. Bu göz önüne alındığında savunma harcamalarının da maliyetinin ne kadar yüksek olacağı tabiidir. Ancak,  Japonya’nın bugünkü zenginliği düşünüldüğünde, savunma maliyetinin az olması ortaya çıkmaktadır.”
Türk-Japon Dostluğunun Temelini Attı 
Sultan Abdülhamid Han, Ertuğrul Fırkateynini Japonya’ya göndererek, bugüne kadar devam eden Türk – Japon dostluğunun temelini attı.  1878’de bir Japon harp gemisi İstanbul’a geldi.  “Seiki” adlı bu geminin kaptanı Yarbay İnoue’ye Abdülhamid Han “Ben de ülkenize harp gemimizi gönderip imparatorunuza selamımı iletmek istiyorum. Lütfen sevgimi Japon imparatoruna söyleyiniz” deyip, geminin subaylarına nişanlar verdi.  
1887 yılının Eylül ayında, Japonya imparatorunun amcası olan Prens Komatsu’nun eşiyle birlikte İstanbul’a yaptığı ziyaret, iki ülke arasında siyasî gelişmeye vesile oldu. Misafir heyette bulunanlara Abdülhamid Han tarafından “Osmanî, Mecidî ve Şefkat” nişanları verildi.  Komatsu ülkesine döndükten sonra Osmanlı Devletinde kaldığı süre içerisinde gördüğü yakın ilgiden dolayı Padişaha teşekkür için “Krizantem” nişanı gönderdi.
Ertuğrul Fırkateyn-i Hümayunu
Ertuğrul Fırkateyni Sultan Abdülaziz Han döneminde yaptırıldı ve 19 Ekim 1863 Pazartesi günü Padişah huzurunda denize indirildi. Ertuğrul Harp Gemisi 79 metre boyunda,  15,5 metre genişliğinde idi.  6 ton su, 450 ton kömür alabiliyordu. Mürettebat; gemi komutanı Miralay Osman Bey ( seyahat esnasında Paşalığa terfi etti),  54 Subay ve 553 erden olmak üzere toplam 607 kişiden ibaretti.  Ertuğrul Fırkateyni 14 Temmuz 1889’da İstanbul’dan yola çıktı. Güzergahı: Süveyş, Cidde – Aden – Bombay – Kolombo, Singapur, Saygon- Hongkong, Nagasaki – Kobe – Yokohama idi.
Sultan’ın Gayesi Ne idi?
Sultan Abdülhamid Han’ın Ertuğrul gemisini Japonya’ya göndermesindeki esas maksadı, yakın dostluklar kurarak Osmanlı’yı ve İslamiyet’i Japonlara tanıtmak; ayrıca uzak doğuda ziyaret edilen yerlerdeki Müslüman toplulukların Hilafet merkezine bağlılıklarını kuvvetlendirmek ve onlara moral vermekti. Bu sebeple Ertuğrul Gemisi komutanına verilen talimatta, dinî vazifelerin dikkatle yerine getirilmesine dair 6. maddede şöyle deniliyordu:
“Her hal ve mahalde mukaddes dinimizin farzlarının en güzel bir şekilde yerine getirilmesine dikkat ve riayet edilerek; bütün gemi mürettebatı beş vakit namazı cemaatle kılacaktır…”
Bu talimata uyarak başta gemi komutanı Osman Paşa olmak üzere, bütün mürettebat, her gittiği limanda Cuma günü hep birlikte karaya çıkarak, oradaki camilerde namaz kılıp, yerli Müslümanlarda iyi bir intiba bıraktılar. 
Güzergahdaki Müslümanlardan Büyük İlgi
Ertuğrul Gemisi’nin bu konuda gerçekten müspet bir tesir bıraktığı, gemi Komutanı Osman Paşa’nın raporlarından da anlaşılmaktadır. Osman Paşa:  “Her yerde güzel karşılandık. Bombay ve Kolombo’da 30 binden fazla Müslüman ziyarete geldiler. Gemi, Singapur’a varışından beri misafirlerle dolup boşalıyor. Müslüman halk, prensler, devletin ileri gelenleri, Malakka, Sumatra ve Cava’dan ziyaretimize koşuyor. Bendeniz, subaylar ve diğer gemi mürettebatı ziyafetlere davet ediliyoruz. Camilerdeki muhabbet, İslamî hissiyat ve padişaha yapılan dua tarif olunamaz.” diyordu.
Bu itibarla halk “Ertuğrul”u kutsal bir yer olarak görüyor, gemide secde-i şükür yapıyor ve dua ediyordu. Singapur sularındaki gemilere de Osmanlı sancağı çekiliyordu.
Diğer taraftan posta ile Bahriye Nezaretine gönderilen 21 Kasım tarihli raporda da seyahatle ilgili geniş bilgi verilmiştir. Bu raporda, Bombay, Kolombo, Singapur’da, sadece şehirlerden değil civarında bulunan kasaba ve köylerden de çok sayıda Müslüman gemiyi ziyarete gelerek, hem gemide hem de şehirdeki camilerde Ertuğrul mürettebatı ile namaz kıldıkları ve hutbelerde de Osmanlı Halifesinin ismini okudukları ifade ediliyordu.
28 Ekim 1889 tarihli Hindistan’da “Kasıdı Bombay” gazetesi, Ertuğrul’a büyük bir ilgiden söz etmektedir; mürettebatın Cuma günü camilerde namaz kılmalarının ve ahlaklarının güzelliğinin müslüman halk üzerinde büyük etki bıraktığı ifade edilmektedir. Özellikle de leventlerin ahlaken İngilizler’den çok daha iyi olduğunu yazan gazetede, Hindistan Müslümanlarının, bu gemiyi ziyaret için meydana getirdikleri izdihamdan dolayı Osmanlı Halifesine olan yakınlık ve büyük sevgilerinin olduğunu kaydediyordu.
Diğer taraftan “Cerîde-i Bahriye” gazetesi de,  yerli Müslümanların coşkusunu  anlatan mahallî gazetelerdeki  yazılarından iki tanesini seçip Türkçeye tercüme ederek yayınladı.  Daha sonra bu yazılar, İstanbul’daki bütün gazetelerde de çıktı. Böylece Osmanlı dünyasındaki Müslümanlara İslamiyet’in birlik içinde ve Hilafetin de görev başında olduğu anlatılıyordu.
Selametle Japonya’ya Vardı
Ertuğrul, 7 Haziran 1890’da son durağı olan Yokohama limanına ulaştı. Limana yaklaşırken burada beklemekte olan Japon, İngiliz ve Fransız donanmalarına ait gemiler tarafından karşılandı. Gemi komutanı Osman Paşa 13 Haziran 1890’da İmparator’a Padişah’ın mektubunu, nişanı ve diğer hediyeleri takdim etti. İmparator Meiji tarafından o gece verilen yemekte, Osman Paşa’ya  “Sülilovan” nişanının büyük kordonu ve yanındaki subaylara da aynı nişanın üçüncü ve daha sonraki rütbeleri hediye edildi. Türk heyeti ayrıca imparatoriçeye de taç ile murassa gerdanlığı sundu. 
Geri Dönüş ve Facia

Gemi, 15 Eylül 1890’da Yokohama’dan İstanbul’a hareket etti. Yokohama’dan Kobe’ye giderken 16 Eylül 1890 tarihinde Kashinozaki fenerini geçtiği sırada kayalıklara çarparak battı. Kazada gemi komutanı dâhil 586 kişi şehit oldu. 69 kişi kurtuldu. Şehitlerin 56’sı, kurtulanların da 6’sı subaydır. 
Kazadan kurtulanlar,  iki Japon harp gemisiyle İstanbul’a getirildiler. Bu iki Japon gemisi mürettebatına, çeşitli rütbelerden Osmanî ve Mecidî nişanları verildi. Ayrıca Japon gemilerinin komutanlarına Padişah tuğralı, elmas işlemeli, altın sigara kutusu hediye edildi. Japon imparatoruna verilmek üzere de Sultan Abdülhamid Han’ın teşekkürlerini ifade eden bir mektup gönderildi. Japonya’da Ertuğrul şehitleri için üç muhteşem abide yapıldı. 
Sultan Abdülhamid Han’ın Tahtan İndirilmesinden Japonlar Üzgün
İslamiyet’i yaymak için, Abdülhamid Han tarafından Japonya’ya gönderildiği tahmin edilen ve o zamanlar orada yaşayan meşhur Türk seyyahı Abdurreşid İbrahim “Âlem-i İslam” isimli hâtıratında diyor ki:  
“31 Mart Vakası esnasında ben Japonya’da bulunuyordum. 1 Nisan akşamından sonra idi, bizim bulunduğumuz misafirhane hizmetçisi 18 yaşlarındaki bir çocuk bile, elinde gazete, benim yanıma gelip “İstanbul’da vaziyet çok fena! Asker kargaşa çıkarıyor” dedi. Çocuk bunu söylerken âdeta bir sıkıntı, bir ızdırap içinde bulunuyordu.  Ertesi gün de her kimi gördümse bana taziye ediyorlardı:  “Ne haldir ve ne olacak” diye büyük bir merak içinde telgrafları takibe devamla her gün “Aman ne yapalım, Allah vere de bir an evvel sükûnet olsa… Pek müteessir oluyoruz…” derlerdi.
“İstanbul’dan gelen üzücü haberler üzerine Kont Okoma , Türkiye’nin istikbali hakkındaki konferansında, Japon münevverlerini teskin etti.  Prof. Tomidcu  da “Şark’ın ruhu Türkiye hükümetidir diyerek, Osmanlı’nın ve Abdülhamid Han’ın kıymetini dile getirdi’’.
“Sultan Abdülhamid Han’ın  tahtan indirilerek, hapsolunduğu havadisi gelince, ahbaptan iki adam bana gelerek “Bu Peygamber halifesi olan adam niçin bu kadar tahkir olunuyor. Makamına hürmet lazım…” dediler. Gayet kederli olduklarını yüz hatları gösteriyordu. Hatta ben teskin ettiğim zaman “Hilafet makamı büyük makam. Bu makama her hal ve durumda ihtiram lazım…” diyerek üzülmekte idiler. Hatta benim tarafımdan az bir muvafakat görseler, mitingler yapıp Meclis-i Mebusan’a telgraflar çekmek fikrinde olanlar da varmış.”
Sultan Abdülhamid Han, Ertuğrul Gemisini Japonya’ya göndermekle, Türk-Japon dostluğunun temelini attı. Güzergahındaki Müslümanların Osmanlı halifesine bağlılığını ve sevgisini arttırdı. Japonların da, leventlerin yüksek ahlak ve karakterlerini görerek, Osmanlı’ya ve İslamiyet’e ilgi, muhabbet duymalarını sağladı. Nitekim, Sultanın tahttan indirilişine Japon halkının ve münevverlerinin üzülmeleri, bunu doğrulamaktadır.
Kaynak:
Sultan Hamid’in Son Günleri – Ziya Şakir
Ertuğrul Faciası – Kaori Komatsu
Türk – Japon ilişkileri – F. Şayan Ulusan Şahin

İlgili Gönderiler

1 / 62