rof. Dr. Ayfer Kaynar ve yakın
dostları Dr. Baymirza Hayit ile Özbekistan’a birlikte yaptıkları seyahatte karşılaştıkları
hazin vakayı aşağıdaki makalede okuyacaksınız:
Dr. Baymirza Hayit’in vatan
hasreti, Sovyetlerin dağılma sürecinden sonra Özbekistan Yazarlar Birliği
Çolpan ödülüne layık görülmesiyle son buldu. Ayrılışından 50 yıl sonra vatana
dönüş, doğduğu topraklara kavuşmak onun hayatındaki sarsıcı dönüm noktası oldu.
Uçakta son derece heyecanlıydı.
Aklından neler geçiyordu bilinmez ama herhalde karışık duygular içindeydi. Toprağa
ayak basınca eğildi ve toprağı öptü. Taşkent havaalanına iner inmez etrafımızı
devlet yetkilileriyle sarılmıştı bile! Resmi davetler, toplantılar kendisine
gösterilen izzet ikram sanki geçen yılların telafisi gibiydi.
Taşkent’teki protokol
ziyaretlerinden sonra nihayet Baymirza amcanın doğduğu yerlere, Fergana
vadisine ulaştık. Tam bir Türk köyü! Dediğine göre evi aynı duruyormuş hatta
okulu bile! Aile çok sıcak karşıladı. Torununun sünnet düğünü için
beklemişlerdi. Köyde davul-zurna (Kenney Sünney) çalınarak dostlar davet
edildi, pilavlar pişti.
Bu arada Baymirza amca sürekli
Türkistan fikrini vurgulayan konuşmalar yapıyor halk da heyecanlanıyordu. Ama
uzun sürmedi, bu istihbarat, kraldan fazla kralcılar tarafından ilgili yerlere
ulaştı ve “bize derhal Özbekistan’ı terk
edin” haberi geldi. Ne olduğunu
anlayamadan etrafımızdaki bütün yetkililerin yok olduğunu fark ettik. Haberi aldığımız
günün akşamüstü Fergana’dan Taşkent’e hayatlarımızdan endişe ettiğimiz çok
zorlu çok uzun ve çok tehlikeli bir yolculuğa çıktık.
Şehre ulaştığımızda gün
ağarıyordu. Sabahın alacasında Baymirza Hayit’in Taşkent’in bir meydanında bir
taşın üstüne çöküşünü unutamam. Vatandan ikinci kere, hem de bu şekilde
ayrılmak çok ağır gelmişti! Biraz bekledik ama artık hızla gerçekler dönme
zamanıydı. Biletlerimizi değiştirdik ve ertesi sabah İstanbul’a döndük.
Baymirza amca ve Ruth teyze yakın
dostları Aksüyek ailesinin misfiri olarak Kumburgaz’daki yazlıklarında
kendilerine gelmeye çalıştılarsa da bu hadise, Baymirza Hayit açısından
hayatındaki üçüncü kırılma noktası olmuştur. İlki vatandan ayrılışı, ikincisi
ise –doğumundan haberinin olmadığı– oğlu Bekmirza ile bizim evdeki ilk ve son
görüşmesidir.
Davetimizle İstanbul’a gelen
Bekmirza’yı Baymirza amca ile ve Sirkesi garında karşıladık. Bu karşılaşmayı
düşünmek bile gözlerimin dolması için yeterli. Yaşadıkları derin acıların
ruhlarında açtığı, artık kabuk tutmuş derin yaralarıyla, iki yetişkin insanın,
bir baba oğulun karşılaşması ancak sessiz ve uzun bir kucaklaşmaydı. Bu
trajediyi başka türlü aşmaya, hiç kimsenin gücü olmadı.
İki hafta boyunca koskoca adam
bir küçük çocuk gibi babasının yanında uyumak istedi. Bu öyle bir iki haftaydı
ki Baymirza amca o sevgi dolu sıcak
kişiliği ile geçen yılları telafi etmek için adeta çırpındı. Onun sağlık
problemleriyle ilgilendi. Ne yazık ki yıllar sonra varlığını öğrendiği ve
tanıdığı iki haftalık oğlu, İstanbul’dan hepatite bağlı karaciğer kanseri
teşhisiyle ayrıldı. Kara tren giderken Bekmirza neredeyse yarı beline kadar
sarkarak son defa babasını görmeye çalışıyordu.