Türkistan

Sovyet Rusya’nın Türkistan’daki Sinsi Kültürel Asimilasyon Politikası

Y

resimirminci yüzyıl, Türk Dünyası açısından çok sıkıntılı bir dönem oldu. Bu devirde Lenin ve Stalin, Çarlık Rusya’sını çökerterek ülkelerine Marksist-komünist bir düzen getirdiler (1917). Yeni rejim de hâkimiyeti altındaki Türkleri bölüp parçalamak için ‘Çarlık’ın asimilasyon siyasetini aynen devam ettirdi. Yüz binlerce insan katledildi, on binlercesi sürgüne gönderildi. Türkistan; sosyal, kültürel ve fiziki yönden büyük bir tahribata uğratıldı. 

Ruslar, kendi “Milliyetler Politikası”na göre Türk topluluklarının yaşadığı coğrafyayı parçaladı, Sovyet Cumhuriyetleri’ne dönüştürdü. Türk halkları, aralarına konulan fiziki sınırlar dolayısıyla birbirleri ile görüşmez-konuşmaz hâle geldi. Rejim tarafından verilen bilgiler dışında dünyadaki gelişmelerden hiç haberdar olamadılar. O dönemde Türkiye’den herhangi bir kimsenin Türk yurtlarına gitmesi ve oralardan da bir kimsenin Türkiye’ye gelmesi imkânsız gibiydi. Zira komünist rejim müsaade etmiyordu. İşte bu sebeplerden dolayı geçen asırda Türkistan coğrafyasında yaşayan Türkler hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olunamadı, araştırma-inceleme, neşriyat yapılamadı.

Türkler tarih sahnesine çıktıkları ilk devirlerden başlayarak günümüze kadar siyasi ve sosyal hayatlarında çeşitli alfabeler kullandılar. Ancak bunlardan uzun süreli olanları Orhun, Uygur, Arap, Latin ve Kiril alfabeleridir. 10. yüzyılın ortalarında İslamiyet ile tanışan Karahanlılar, Türkçeyi Arap harfleri ile yazan ilk Türk halkı oldu. Meşhur “Divan-ı Lügati’-t-Türk” ve “Kutadgu Bilig” bu harflerle neşredildi. İki temel yazı dili, Çağatay ve Oğuz lehçeleri neredeyse 20. yüzyıla kadar devam etti. Bu alfabe vasıtasıyla kültür ve medeniyet tarihimize ait binlerce eser meydana getirildi.
 
Alfabe değiştirme teşebbüsleri
 
Sovyet rejimi, hâkimiyeti altındaki Türk topluluklarının kullandığı Arap alfabesinin kaldırılmasını çok önemli görüyordu. Bu Komünist Parti’nin Türklere karşı uyguladığı asimilasyon politikasının esasını teşkil ediyordu. Lenin ve Stalin bizzat bu hususa çok ehemmiyet veriyordu. Komünizmin yayılmasına engel olan en önemli meselenin alfabe siyaseti olacağı düşünülüyordu. Sovyetler, daha ilk yıllarında iktisadi durumları bozuk olmasına rağmen alfabe değiştirme projesine bolca para desteği sağlıyordu.
 
Türk münevverleri karşı çıktı
 
Rejim, hâkimiyeti altındaki Türk toplulukları için Latin alfabesini tartışmaya açtığında, Türkistan münevverlerinin çoğu bu teşebbüse karşı çıktılar. Böyle bir değişikliğin çok zararlı sonuçlara yol açacağını ileri sürdüler. Ne var ki, yeni alfabe muhalifleri rejimin düşmanı olarak görülüyor, devrim karşıtı damgası yiyordu. Ruslar, ilk alfabe değiştirme işine nüfusunun büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Yakutlar’dan başladı.  İkinci icraatları ise, Azerbaycan’da oldu. Burada “yeni Türk alfabesi” 1922 yılında yani Türkiye’den altı yıl önce hazırlandı. Bunun 22 harfi günümüzde kullandığımız harflerin aynısıydı. Alfabe 33 harfliydi.
 
Yeni Türk elifba komitesi
 
Yeni alfabeyi halka kabul ettirtmek için bir komite oluşturdular. Bu komite kurulmasından itibaren hızlı bir çalışma içerisine girerek, faaliyetlerini her tarafa duyurmaya başladı. Öncelikle Latin harflerine dayalı ‘Yeni Türk Elifbası’ kitapçıkları bastırılarak dağıtıldı. Daha sonra Arap alfabesi ile yazılan bazı kitaplar, yeni alfabe ile yayımlandı. Ayrıca komite, yeni alfabenin öğretilmesi maksadıyla çeşitli kurslar açtı ve çıkarmış olduğu “Yeni Yol”, “Işık Yol” gazeteleri ile de bu çalışmaları halka duyurdu. Maksatları Arap alfabesini kötülemek, yeni alfabeyi tanıtmaktı. Gazetenin ne adresi ne de kadrosu biliniyordu.  Zira o dönemde düşmanı çoktu. Azerbaycan’ın hemen hemen bütün illerinde, ayrıca; Nahcivan, Erivan ve Tiflis’te de şubeler açıldı. Ne yazık ki yeni alfabe kısa zamanda halka empoze edildi.
 
Heyet gönderdiler
 
Sovyetler kurultay yolu ile Azerbaycan’da hazırlanan Latin alfabesini Türkistan Türklerine de kabul ettirmek için Türk topluluklarının yaşadıkları coğrafyaya bir heyet gönderdi. Bunlar Türkistan’da yetkili kişilerle görüşecek, yeni alfabenin propagandasını yapacaktı. Heyet, Samed Ağa Ağamalıoğlu başkanlığında, Mirza Celil, Veli Huluflu ve Halid Said’den teşekkül ediyordu. Ayrıca bir doktor, mali işlerle ilgili bir memur, bir de kâtip vardı. Başkan Samed Ağa Ağamalıoğlu Türkistan’da yetkililere şunları söyledi: “Yoldaşlar! Arap alfabesi ile yazılan edebiyatın yok olacağından korkmayın. Eğer eski edebiyata ait değerli eserler varsa gösterin. Milyarlara mâl olsa dahi hepsini bastıralım.”
 
Karşınızdakinin kim olduğunu bilmiyorsunuz! 

Bu konuşmaya Türkistan Cumhuriyeti Merkez İlmî Şûrası karşı çıktı. Bunun üzerine Samed Ağa Ağamalıoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Görülüyor ki karşınızdakinin kim olduğunu bilmiyorsunuz. Ben Sovyetler Birliği hükûmeti adına konuşuyorum. Her cumhuriyet, kültürel işlerinde bağımsızdır. Bugüne kadar eski medreseleri, eski okulları, Kur’an kurslarını devam ettirmişsiniz. Bunda bütün suç sizindir. Merkez (Moskova) katiyen bundan sorumlu değildir. En büyük inkılap olan yeni alfabeye Moskova büyük destek verecektir. Buna emin olunuz. Bu inkılaba karşı çıkmak istiyorsanız çok büyük hata yapıyorsunuz…
 
1926 Baki Türkiyat kongresi  
 
1924 yılının Ekim ayının 10’unda Samed Ağa Ağamalıoğlu ve diğer arkadaşları Bakü’ye geri döndüler. Tataristan ve Kazakistan’dan hoşnut kalmamışlardı. Oralarda yeni alfabeyi anlatmalarına, geniş görüşme yapmalarına imkân verilmemişti. Heyet, davetsiz bir misafir gibi karşılanmıştı. 1924’ün sonlarında Sovyetler Birliği’ne dâhil cumhuriyetlerden; Azerbaycan, Başkurdistan, Kırım, Dağıstan, sürekli rejimin siyasi baskılarına maruz kaldıkları için, yeni alfabeyi kabul etmeye hazır olduklarını, kurultayda destekleyeceklerini söylemişlerdi. Türkistanlılar ise endişe ve tereddüt içindeydiler. Acaba Arap alfabesi ile basılan neşriyat bundan sonra ne olacaktı? Bu hisle doluydular. Bunlardan Kazakistan ile Tataristan kabul etmeyeceklerini kesin bir şekilde ifade etmişlerdi.
 
Türkiye cephesi
 
Sovyetler kongrede herhangi bir sürprizle karşılaşmamak için son derece titiz davranıyorlardı. Türkiye’nin de kurultaydaki tavrı çok önem arz ediyordu. Bu maksatla Alman Türkolog’u Prof. Dr. Theodor Menzel Atatürk’ün itimadını kazanmış, Rus ve Avrupalı Türkologları onunla görüştürmüş, Türkoloji Kongresi ile ilgili onun tavsiyelerini de dinlemişti. Ayrıca Menzel, birkaç defa Rus Türkologlarını İstanbul’a davet ettirip onları yetkililerle görüştürdü. “Alfabe Reformu” ile alakalı araştırmalar yaptı, muhalif grupları tespit etti, bunları gereken yerlere bildirdi. 
Menzel’den sonra Rus Türkolog Aleksandr Samoyloviç Ankara’ya gelerek o dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’i ziyaret etti. Yakın dostu meşhur Türkistan tarihçisi Prof. Dr. Zeki Velidi Togan ile de görüştü. Kongre için çalışma yapmasını istedi.
 
Kafkaslardan Orta Asya içlerine…
 
1926 senesinde Azerbaycan’ın başşehri Bakü’de Birinci Türkiyat Kongresi’nde alınan kararla Arap alfabesinin Rusya’daki Türk topluluklarından kaldırılmasına, Latin alfabesine geçilmesine karar verildi. Hiç vakit kaybetmeden alfabe değişikliği Kafkaslardan Orta Asya içlerine doğru genişletildi. Yeni Türk Alfabesi Merkez Komitesi, ikinci kurultayını Ocak 1928’de Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te topladı. O güne kadar yeni yazı hareketinin ağırlık merkezi Bakü idi, ondan sonra Türkistan oldu.

Ruslar, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan gibi Türk devletleri başta olmak üzere, bütün Türk yurtlarında yayımlanan tarihî, kültürel ve edebî eserlerin pek çoğunu milliyetçilik fikri taşıyor mantığı ile yasaklama yoluna gitti. Bunların yerine Sovyet, sosyalist, komünist fikrini empoze etti. Türk kabilelerin lehçelerinde ne kadar Arapça, Farsça kelime ve terim varsa yerine Rusça karşılıkları konuldu.
 
Ermeni ve Gürcü alfabelerine dokunulmadı 
 
Rus hâkimiyeti altında bulunan Hristiyan milletlerin de zaman zaman alfabelerinden şikâyet ettikleri bilinmekte idi. Ancak Moskova bu hususta hiçbir çalışma yapmadı. Ermeni, Gürcü, Grek alfabesine hiç dokunulmadı.
 
Latin alfabesine olan tavırları değişti 
 
Türkistan Türkleri yavaş yavaş yeni alfabeye geçerken, 1928 yılında Türkiye’de de harf devrimi yapılarak, Arap alfabesinden, Latin alfabesine geçildi. Bunun üzerine Rusların Latin alfabesine olan tavrı değişti. Zira bununla da Türkler arasında yeniden bir alfabe birliği meydana gelmiş oluyordu. Sovyetler Birliği Merkez Yürütme Kurulu, hâkimiyeti altındaki Türklerin Latin alfabesinde kalmasının büyük bir hata olacağını düşündü. 1939 yılında hiçbir mukavemetle karşılaşmadan Türk toplulukları için birbirlerinden farklı Kiril alfabesi getirildi.

Ruslar, Türklerin hafızasını tamamen silmek için, bu son değişikliğe karşı çıkan münevverleri çeşitli bahanelerle ortadan kaldırıldı. Çünkü münevverler Türklüğün gelişmesine hizmet edecekti. Onları yok etmek Türk milletinin yolunu aydınlatacak ışıktan mahrum etme anlamı taşıyordu…

İlgili Gönderiler

1 / 63