Medeniyetimiz

Tarih Meşheri

T

resim

ürkler, tarihin kaydettiği en asil milletlerden biri olmaları itibariyle karşılarındakilere hiçbir zaman gaddarlık etmemişlerdir. Zulüm ve vahşet hep karşılarındakilerden, kendi dinlerinden olmayan mütaassıp milletlerden gelmiştir. Asırlarca evvel başlayan Haçlı seferleri Anadolu’yu baştan aşağı kana boyamış son hızını 15 Mayıs’da İzmir rıhtımında almıştır. Bu vahşet âleminin hücumu karşısında tek başına kalan Türk milleti mevcudiyetini kurtarmak için kılıcını sıyırmışsa vahşî ve gaddar mı olmuştur? “Webster’s New International”ın tahrir heyeti kimin gaddar kimin vahşî olduğunu öğrenmek istiyorsa bugün elimizde onlara ibrâz edilecek uzak ve yakın tarihe ait yüzlerce tablo vardır.
Hâtırat defterimden sütunumun müsaadesi nisbetinde ufak bir iki misal vermek isterim: 
1 Temmuz 1329: Bolayır’dan Edirne’ye gidiyoruz. Doğanarslan’dan hareketle Yülüce karyesine geldik. Bu karye bir İslâm karyesi olup Bulgarlar tarafından taş taş üstünde bırakılmayacak derecede yakılmış ve yıkılmıştır. Ahâlisi, genç ihtiyar, kadın erkek toplanıp civardaki kuyulara diri diri atılmak suretiyle itlâf edilmiş ve bir kısmı da bir köprünün altına tıkılıp taş ve dipçikle başları ezilerek öldürülmüştür.

2 Temmuz 1329: Sıcak bir günde Yülücü’den hareketle uzun bir yürüyüşten sonra Malkara’ya geldik. İslâm mahallelerini câmileri, minareleri yıkılmış bir halde bulduk. Mâsum Türk kadınları câmi duvarlarına çakılan çivilere saçlarından diri diri bağlanıp süngülenmiş bir halde idi. Bu fecî manzara karşısında askerlerimizin tüyleri ürperdi.
4 Temmuz 1329: Malkara’dan hareketle Lüfeci köyüne geldiğimiz zaman Bulgarlar tarafından ateşte kebab edilmiş kırk elli Türkün cesediyle karşılaştık. Bu mazlumların yarısından fazlasını kaçamayıp köyde kalan çocuklar teşkil ediyordu.
Bunlar benim gözlerimle gördüğüm feci manzaralardır. Sizlere bir de Başkumandan Vekili rahmetli Müşîr Ahmed İzzet Paşa’nın birliklere gönderdiği beyannameden bir pasaj vereceğim, insaniyet ve medeniyet örneğidir: “…Ordunun ileri hareketi esnasında her nevi tahribat ve tecâyüzden mücânebet olunması lüzum-ı kat’îsini bildirmek isterim. Ecdadımızın şanlı muzafferiyatı bu hususa fart-ı riâyetle hâsıl olmuştur. Ordunun meşrû hedefi düşman ordusudur. Ordu ile iştiraki olmayan ahâliye, çocuklara ve kadınlara gayrimeşrû tecâvüz ilâhî intikamı muciptir. Bu hale pek yakın ve pek sarih bir misal olarak bugünkü Bulgar ordusunun duçar olduğu hal-i pür melali gösterebilirim. Zulüm ve gadrin her nevinden kat’i surette sakınmalısınız. Allah’ın inayeti zâlimlerin değil, her hususta âdil olanların yâveridir. Meşru sayılamayacak olan ahvalin irtikâbına cesaret eylemenin orduya ve millete büyük bir ihanet olacağı herkes tarafından bilinmelidir”.
Türk, tarih boyunca gaddar ve vahşi olmamıştır. Ruhunun asalet ve ulviyeti, sâlik olduğu dinin icabatı, onu daima zulüm ve vahşetten uzak tutmuştur. Bunun aksini iddia müfterî ve mütaassıpların tertibidir.

İlgili Gönderiler

1 / 48