ilistin’e Dönüş Hareketi lideri Dr. Ali Ebu Hasan, Arap alemi olarak kandırıldık. Ben bir Arap olarak şunu söylüyorum ki, “Biz Osmanlı’ya ve Türklere karşı yaptığımız hatamızı kabul ediyoruz” dedi ve ekledi:
“Biz, Osmanlı’ya ve Türklere Karşı Hatamızı Kabul Ediyoruz”
Suriye’de yaşayan Filistin’e Dönüş Hareketi lideri Dr. Ali Ebu Hasan, A.A muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlı Devleti’nin Arap coğrafyasına hükmettiği döneme ilişkin Arap kamuoyunda yanlış bilgilerin olduğunu belirterek, “Filistin’in İngiltere eli ile Yahudileştirilmesi” adlı bir kitap hazırladığını söyledi.
“Kitabında, acı da olsa gerçekleri ortaya koymaya çalıştığını” ifade eden Hasan, “Bizim (Arap dünyasında) bütün kitaplarımızda Osmanlı dönemi işgal ile tanımlanır. Ben kitabımda Osmanlı varlığı, Osmanlı hakimiyeti ifadelerini kullandım. Yaptığımız hatayı telafi etmeye çalışıyorum” diye konuştu.
Kitabının Türkler tarafından belgesel veya film haline getirilmesini isteyen Hasan, “Hiçbir karşılık beklemiyorum. Bu kitap film veya belgesele dönüştürülürse bölge kamuoyunun tarihi de değişecektir. Bütün Arap ülkeleri bu film ile kendi tarihlerini temizlemek zorunda kalacaklardır” dedi.
“Filistin’in Bir Hiç Uğruna Gittiğini Gördüm”
Dr. Ebu Hasan, uluslararası ilişkiler alanında doktora tezi için İngiltere Arşiv Merkezinde araştırma yaptığı sırada 1914 yılı ve sonrasına ait çok sayıda belgeyi incelediğini söyledi.
“Doktora tezimi hazırlarken İngiltere’deki Arşiv Merkezine gittiğimde aklım başımdan gitti. Filistin’in bir hiç uğruna gittiğini ve bir hiç uğruna Türklerle ihtilafa düştüğümüzü gördüm” diye konuşan Ebu Hasan, Mekkeli Şerif Hüseyin ve İngiltere’nin Mısır Yüksek Komiseri Sir Henry McMahon arasındaki yazışmaları şaşkınlıkla okuduğunu vurguladı.
Ebu Hasan, “1917 yılındaki İngiltere Savunma Bakanı bir açıklamasında ‘Eğer biz, Şerif Hüseyin’e verdiğimiz sözü tutarsak Arap ülkeleri tek bir coğrafya olarak kalacak ve Filistin koruma altına alınacak’ diyordu. Belgelere göre, Şerif Hüseyin’e dediler ki, ‘Türkleri buradan kovalım, size bağımsızlığınızı verelim.’ Biz Araplar, onlara inandık. 1916 yılında İngiliz ve Fransızlar kendi aralarında topraklarımızın nasıl bölüşüleceğine dair başka bir anlaşma daha yapmış” dedi.
Söz konusu dönemde bölgede bulunan bir İngiliz komutanın kitabında yer verdiği “Şöyle bir bakıyorum, Araplarla birlikte çöllerde Türkleri nasıl hezimete uğrattığımız hiç gözümün önünden gitmiyor” ifadesini unutamadığını anlatan Ebu Hasan, “Kur’an-ı Kerim’de ‘sizden olmayana inanmayın”diyor ama biz buna uymadık, “kardeşlerimizle savaştık” diye konuştu.
“Türkler Kudüs Zarar Görmesin Diye Savaşmadılar”
II. Abdülhamit’in Filistin davasına ilişkin tavrının Arap dünyasında tam olarak bilinmediğini kaydeden Hasan, “II. Abdülhamit, Filistin davasını, Arap lideri olarak tarihe geçen Enver Sedat veya Melik Hüseyin’den çok daha şerefle ve daha fazla sahiplendi” dedi.
Ebu Hasan, “Türk askerlerinin kutsal mekanların zarar görmemesi için Kudüs’te savaşmadığını ve yenilgiyi kabul ettiklerini” belirterek, “Yüzlerce asker Kudüs’te şehit oldu. Buna benzer birçok bilgiyi kitabımda işledim. Ben, Türkiye ile İsrail’in ilişkilerinin kesilmesini istemiyorum. Ben, Filistin ile ilgili kirli oyunun ve Osmanlı Devleti ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyorum. Bunu tarihi bir görev addediyorum” diye konuştu.
-“1-2 Yıl Sonra Döneceğimizi Düşünüyorduk.62 Yıl Kalacağımız Aklımıza Gelmemişti”
Babasının Osmanlı ordusunda askerlik yaptığını belirterek, 1948 yılında o dönemde Filistin toprağı olan Hayfa’dan ayrılış hikayesini anlatan Dr. Ebu Hasan, şunları söyledi:
“Ben 1938 yılında Hayfa’da doğdum. Babam sık sık ‘Nerede o Türklerin olduğu günler’ derdi. Filistin’de İngiliz idaresinin sona erdiği 15 Mayıs 1948 gecesi Hayfa’daki bütün önde gelen Filistinlileri çağırdılar. Babam sabaha karşı 03.00’e doğru geldi. Evimizin karşısında bir Yahudi yerleşim birimi vardı, oradan evimize ateş ediyorlardı. Kapılar elek gibi oldu. Önce teyzemin Hayfa dışındaki evine sığındık. Annem ve kardeşlerimle birlikte kamyon kiralayıp Hayfa limanına doğru gittik. Limana yakın bir camiye sığındık. Ben daha 10 yaşındaydım. Abimle ben, insanların bir yere gittiğini gördük, onlarla birlikte yürüdük ve bir gemiye bindik. Babam teyzemin evinde, annem camide diğer kardeşlerimle, biz ağabeyimle gemideydik. Gemi hareket etti ama nereye gittiğini bilmiyorduk. Geminin Akka limanına gittiğini söylediler.
Akka o zaman Filistin toprağıydı. Akka limanında günlerce gelen cesetlere annem, babam, kardeşlerim var mı diye baktık. Annem kardeşlerimle birlikte, karayoluyla Akka’ya ulaşmış ve bizi buldular. Bir hafta sonra babam geldi. Yol boyunca binlerce ceset görmüş. Bizi bir trene bindirdiler, 28 vagon vardı. Yol boyunca bazı yerlerde durdular ve isimlerini saydıklarının inmesini istediler. Kimisini Beyrut’ta indirdiler, kimisini Lübnan’ın köylerinde, Şam’da. Bu operasyonu kimin yaptığını hala bilmiyorum. En son biz kaldık ve bizi Halep’te indirdiler. Sonraki günlerde de Filistinliler gelmeye devam etti. Biz, 1-2 yıl sonra döneceğimizi düşünüyorduk, 62 yıl kalacağımız aklımıza gelmemişti. 1 yıl sonra da kız kardeşim iki çocuğu ile geldi. Eşi kaybolmuştu ve nereye gittiğini hala bilmiyoruz.
AA