İ
smi, Muhammed bin Ali’dir. Feyzullah lakabı ile meşhurdur. Şimdi Bulgaristan sınırları içinde bulunan Silistre’nin Sazlı köyünde 1805 senesinde doğdu. 1876 ‘de İstanbul’da vefât etti. Fâtih Câmiinde kalabalık bir cemâat tarafından cenâze namazı kılınıp, Halıcılar semtindeki dergâhına defnedildi.
Çocukluğunu ve tahsil hayâtını kendisi şöyle anlatmıştır:
“Çocukluk zamânında yaşım îcâbı olarak; oyun, eğlence gülüp oynamak ve neşelenmek gibi şeylere aslâ rağbet etmezdim. Mektebe başlamadan önce; (Rabbi yessir: Rabbim kolaylaştır) ile (Rabbi zidnî ilmen ve fehmen: Yâ Rabbî ilmimi ve anlayışımı artır) mübârek sözlerini çok söylerdim. Yine bir vâizden namazı özürsüz terk etmenin çok büyük günâh olduğunu işittikten sonra onun tesiri ile namazlarımı ve oruçlarımı hiç terk etmedim. Ayrıca nâfile namazlar yanında gece teheccüd namazı da kılardım.
Yedi yaşımda ve 1812 târihinde mektebe başladım. Bir sene zarfında Kur’ân-ı kerîmi hatmettim ve ikişer defâ tecvid ve ilmihâl ve Birgivî kitaplarını okuyup yazdım. On sekiz yaşıma kadar sarf, nahiv, Farsça ve fıkh-ı şerîften çok kitap okudum. Bundan sonra her hâlim Allah korkusu, düşüncem dâimâ namaz, oruç, ibâdet ve tâat, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin sünnet-i seniyyesine uymaktı. İçimizde Allahü teâlânın sevgisi ve hakîkat yolunun sevdâsı parıldamakta olup, her zaman âlimlerin tasavvuf ehli zâtların meclislerine ve sohbetlerine devâmla vakitlerimi geçirirdim.”
Feyzullah Efendi, 1847 senesinde İstanbul’a gidip insanları irşâd, doğru yolu gösterme ile meşgûl oldu. Hocası Konyalı Muhammed Kudsî Efendi ona daha önceden;
“- İstanbul’un bir köşesinde yerleşip, nice zaman tanınmazsın. Yalnızlık âleminde gizli kalırsın!” buyurmuştu.
İşâret edildiği gibi İstanbul’da sekiz sene talebeleri ve çocuklarıyla kendi halleri üzere bir evde kaldılar. Sessiz sedâsız insanları irşâd ile meşgûl oldu. Daha sonra ismi duyulup tanındı. Sohbetleri çok kıymetli idi. Uzunca boylu, buğday benizli, güler yüzlü, yumuşak sözlü, kalbi feyz saçan büyük bir velî ve rehberdi. Etrâfına ilim ve feyz saçmaya başladı. Âlimler, tasavvuf ehli zâtlar, devletin ileri gelenleri ve halk büyük kalabalıklar hâlinde sohbetlerinde toplandı. Böylece pekçok kimse onun rehberliği ile saâdete kavuştu.
Talebeleri gâyet iyi yetişip âlim, sâlih ve fazîlet sâhibi oldular. Bir zamanlar Konya vâlisi olan Ali Kemâl Paşa şöyle anlatır:
“- İstanbul’da bulunan bâzı fitne ve fesâd zümreleri, Feyzullah Efendinin hizmetlerine, ilim ve evliyâlık yolunda çok talebe yetiştirmesine tahammül edemediler. O zaman ben Midilli’de vâli idim. Tevkif edilmek, zindana atılmak gibi şeyler onun için umurunda değildi ve hizmetine devâm ediyordu. Cin tâifesinden altı bin kişiyi irşad edip yetiştirdiğini biliyorum.” Kerâmetleri çoktur. Bunlardan biri, Resûlullah efendimizin onun için; “Dostum Hacı Feyzullah Efendi.” buyurmasıdır.
Şöyle ki: Sâlihlerden Mustafa Efendi isminde bir zâta rüyâsında, Resûlullah efendimiz;
“Sen İstanbul’da dostum Hacı Feyzullah Efendiye git.” buyurmuştur. O da gelerek Feyzullah Efendinin sohbetlerine katılmış ve çok istifâde etmiştir.