ultan II. Murat Han zamanında, Osmanlılar ile İngilizler arasında bir anlaşma yapıldığı sıralarda, Rus heyetiyle de bir sulh heyeti görüşme halinde idi. Fakat, İstanbul’daki duruma göre hareket eden Ruslar, son iç karışıklıklardan cesaret alarak, Osmanlı Devleti’nden kabulü mümkün olmayan Eflak ve Boğdan’ı talep ettiler. Ruslar bu şartlar kabul edilmediği takdirde muahedenin İstanbul yakınlarında imzalanacağını da bildirdiler.
Bunun üzerine Osmanlı heyeti İstanbul’a döndü. Ruslar İsmail, Yerköyü, İbrail taraflarına doğru ilerlemeye başladılar. Bu Rus ültimatomundan müteessir olan Sultan Mahmûd Han, yazdığı bir Hatt-ı hümâyûn ile Fâtih Câmii’nde büyük bir şura topladı. Burada Rus tekliflerinin ağırlığını ve devleti tehdit ettiğini bildiren Sultan Mahmûd Han, bütün milleti din ve devlet uğrunda seferber olarak Sancak-ı Şerîf altında toplanmaya ve orduya katılmaya davet etti.
Hatt-ı hümâyûnun eyâletlere de gönderilmesi neticesinde, bütün millet heyecan içerisinde kaldı. Yurdun dört bir yanından gelen gönüllüler ve medrese talebeleri bu cihada katıldılar. Sadrazam ve Serdâr-ı Ekrem Yusuf Ziya Paşa ordu ile İstanbul’dan 23 Temmuz 1809’da hareket etti. Sadrazam yaşlı, ordu ise düzensiz idi. Buna mukabil Rus ordusu gayet eğitimli ve sayıca da fazla idi.
Ruslar bir taraftan da Kafkasya tarafında Ahıska ve Kars üzerinde baskılarını arttırıyorlardı. Ayrıca devamlı Sırpları isyana teşvik ediyorlardı.
İbrâil üzerine gelen bir Rus ordusu Nazır Ahmed’in fevkalâde kahramanlığı ve mahareti sayesinde 5 bin ölü ve bir çok top ve çadır bırakarak kaçmaya mecbur oldu. Yerköyü üzerine saldıran diğer bir Rus birliği Fokşan’ı ve İslabozi’yi almalarına rağmen mağlub edildiler. Bu mağlubiyet üzerine Rus kumandan mareşal Prozorovski ağlamıştır. Onu teskin için de general Kutuzof:
-“ Bütün Avrupa’yı sarsan Austerliç muharebesini kaybettim, yine de ağlamadım” diyerek teskin etmeye çalıştı.
Rusların ilerlemeleri karşısında cesaret alan Sırplar isyan etmişlerse de, serasker Hurşid Paşa tarafından derdest edildiler ve kaçmaya mecbur oldular. Bu sırada Rus Çarı Aleksandır, Yerköyü, ismail, Silistre ve İbrail kalelerini arkada bırakarak doğruca İstanbul üzerine yürüme emrini verdi. Daha evvel bilindiği üzere İstanbul’u kendisinin kabul ediyor ve bu emeli için de şimdi harekete geçiyordu. Fakat daha kalelerdeki savaşlarda yenilen Rus kumandanları böyle bir işe cesaret edemediler. Bu emre karşı gelmemekle birlikte sıra ile işgal ederek ilerlemeye başladılar. Bu sırada Silistre’ye bir saat gibi bir mesafede bulunan Tatariçe köyünde 60 bin kişilik bir Rus ordusu bulunuyordu.
Pehlivan İbrahim Ağa kumandasındaki bir Osmanlı fırkası bu büyük Rus ordusuna karşı harekete geçti. Osmanlı fırkası ile Rus ordusu büyük bir mücâdeleye başladı. Öğleye kadar top ateşleri ile devam eden savaşta, Osmanlı askerleri akıl almaz bir kahramanlık gösterdiler. Harp devam ederken Tepedelenli-zâde Muhtar Paşa kumandasında bir miktar yardım kuvveti geldi. Savaş çok kanlı bir halde devam etti.
Osmanlı ordusunda bine yakın şehit verilirken, Rus ordusunda 10 binin üzerinde ölü ve zâyiât vardı. Bu muazzam direniş karşısında Ruslar dağıldılar ve canlarını kurtarma yoluna düştüler. Binbir güçlükle Tuna’nın öbür tarafına kendilerini zor atabildiler. Bu mağlûbiyet üzerine Ruslar perişan bir vaziyette, Isakçı’dan Eflak taraflarına kadar çekilmek mecburiyetinde kalmışlardı.
Bu zaferde Dergâh-ı âli kapıcıbaşılarından Mirâhor-ı Evvel, Pehlivan İbrahim Ağa’nın büyük kahramanlıkları görülmüştür. İbrahim Ağa’ya vezirlik payesi verildi. O günden sonra da “Baba Paşa” diye anılmaya başlandı. Muhtar Paşa da “Hızır Paşa” adını aldı.
Osmanlı topraklarını Kuzey Bulgaristan’a kadar istila eden, Ruslar, Tuna’nın öbür yakasına kadar püskürtüldü.