İ
smi Selâhaddîn bin Muhammed Abdülazîz’dir. 1705 senesinde Yunanistan’ın “Kesriye” kasabasında doğdu. 1783 senesi Muharrem ayının yirmi dokuzunda Cumâ günü vefât etti. Tâhir Ağa Dergâhına defnolundu.
Selâhaddîn Uşâkî, yirmi yaşına kadar Kesriye’de kalıp ilim öğrendi. Sonra İstanbul’a gelerek tahsiline devâm etti. Babası kâtip olduğu için; Selâhaddîn Uşâkî yirmi yedi yaşındayken Bâbıâlî’de katipliğe başladı. Vezir Hekimoğlu Ali Paşanın dâiresinde masraf kâtibi oldu. Zekâ ve çalışkanlığı ile çevresinde sevgi ve alâka uyandıran Selâhaddîn Uşâkî, Hekimoğlu Ali Paşanın teveccühünü kazanarak onun mektup işleriyle vazîfelendirildi.
1739 senesinde Hekimoğlu Ali Paşa ile Mısır’a gitti. Mısır’dayken Arapçasını çok ilerletti. Allahü teâlânın ihsânı olarak gönlünde tasavvuf yoluna karşı bir rağbet ve alâka uyandı. Tasavvuf büyüklerine karşı içinde sevgi ve muhabbet duyar, onların sohbetlerine gitmek için can atardı. Her gittiği yerde tasavvuf ehlini arar bulur, onlarla görüşürdü. Bu yüzden Mısır’dayken Şâbâniyye yolunun büyüklerinden Şemseddîn Muhammed Hafnî’nin sohbetlerinde bulundu. Hüseyin Demenhûrî’den bâzı ilimleri öğrendi. Ali Paşa ile birlikte İstanbul’a döndü. Rumeli’yi teftiş ile görevlendirilen Ali Paşa, berâberinde Selâhaddîn Uşâkî’yi de götürdü. Edirne’ye vardığında Cemâleddîn Uşâkî’yi ziyâret etti. Selâhaddîn Uşâkî, aradığı mânevî sırların Cemâleddîn Uşâkî’de bulunduğunu görerek, ona talebe oldu.
Bu sırada Selâhaddîn Uşâkî’nin içinde tamâmen tasavvuf yoluna girme arzusu doğup, paşaya durumu arz edip, resmî hizmetten çekilmesine müsâde buyurmasını ricâ etti. Paşanın izniyle mektupçuluk vazifesinden ayrıldı. Bundan sonra hocasının hizmetinde bulunan Selâhaddîn Uşâkî, onunla birlikte İstanbul’a gitti. Selâhaddîn Uşâkî, Eyyûb’da ikâmet etti. Hocasının sohbetlerine devâm ederken, yedi sene kadar nefsinin istediklerini yapmayıp, istemediklerini yaparak mücâhede ve riyâzette bulundu. Sonra hocası, kızını Selâhaddîn Uşâkî’ye verdi.
Selâhaddîn Uşâkî, on dokuz seneye yakın, insanlara ilim öğretti. 1782 senesi Ramazân-ı şerîf ayının on üçünde Perşembe gecesi, dergâhın bulunduğu bölgede çıkan bir yangında dergâh yandı. Bunun üzerine âilesi ile birlikte hocası Cemâleddîn Efendinin dergâhına gitti. Dört buçuk ay burada ikâmet ettikten sonra bir hastalığa yakalanarak vefât etti.
Şöyle anlatılır: “Selâhaddîn Uşâkî, hocasından icâzet aldıktan bir süre sonra, onun giydirdiği hırkayı çıkararak sakladı ve;
“- Ben o hırkayı giyecek gücü ve kuvveti kendimde göremiyorum.” dedi.
Gizlilik üzere yürüdü. Zamânında pek kıymeti bilinmedi.” Bir gece rüyâsında, Muhyiddîn-i Arabî, Selâhaddîn Uşâkî’ye dört satırlık bir yazı okuttu. Bu yazılar; şerîat, tarîkat, hakîkat ve mârifete dâirdi. Uyanınca kendisinin bütün ilâhî sırlara kavuştuğunu görerek şöyle buyurdu:
Müşkilin kimseye zâhirde Salâhî sormaz,
Hâce-i bâtına sordu soracak esrârı.
Selâhaddîn Uşâkî iki yüze yakın eser verdi. Bu eserlerin çoğu basılmıştır. Eserlerinden bâzıları şunlardır:
1) Risâle-iEsrâr-ı Nihân ez-Hatm-ı Hâcegân,
2) Şerh-i Kasîde-i Hazret-i Mevlânâ,
3) Terceme-i Risâle-iKudsiyye,
4) Risâle-i Menâzil-i Kamer,
5) Risâle-i Vahdet-iVücûd,
6) Şerh-iEbyât-ı Mısrî,
7) Tuhfet-ül-Uşşâk,
8) Cerîde-iTasrîf,
9) Havâsî Ebyât-ı Müşkile,
10) Risâle-i Hall-il-Meâkıd,
11) MedârıMebde’ veMe’âd,
12) Şerh-ı Nutk-ı Nasreddîn Hoca,
13) Şerh-iKelimât-ı İmâm-ı Ali,
14) Şerh-iEbyât-ı Neccârî,
15) Şerh-ı Ebyât-ı Âşık Ömer,
16) Şerh-i Ebyât-ıSünbül Sinân,
17) Şerh-i Ebyât-ı İsmâilHakkı,
18) Şerh-i Ebyât-ı Eşrefzâde,
19) Mevlîd-i Şerîf,
20) Ellidört Farz Şerhi,
21) Usûl-i Hadîs Şerhi,
22) Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin Mevâki’-un Nücûm Şerhi:
23) Miftâh-ı Vücûd-ıl-Eşher fî Tevcîh-i Kelâm-i Şeyh-ul-Ekber,
24) Mesnevî-i Şerîf Tercümesi,
25) İmâm-ı Gazâlî’nin iki risâlesinin tercümesi,
26) Şeyh Ebü’l-Hasan Harkânî’nin Esrâr-ı Sülûk Tercümesi,
27) Mugnî Şerhi,
28) Kavâid-i Fârisî Şerhi,
29) Sunûhât-ı Salâhî,
30) Aruz Şerhi,
31) Dîvân-ı Arabî.