9
3 harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Türk ordusu hem Rumeli hem de Anadolu cephesinde ağır yenilgilere uğramıştı. Niğbolu, yukarı Dubnik, Teliş, Plevne, Şıpka, Ardahan, Alacadağ ve Karsta cereyan eden muharebelerde kuvvetlerin yarısına yakını Ruslara esir düşmüştür. Esir düşen Türk askerleri Rusya’nın Avrupa kesimlerindeki muhtelif şehir ve kasabalarına gönderilmiştir.
93 harbinde meşhur esirlerden biride Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa idi. Gazi Osman Paşa 3 Mart 1878’de Ayastefanos anlaşmasından sonra kendisine refaket eden birkaç paşa ile birlikte Odesa’dan bindiği bir Rus vapuru ile 25 Mart 1877’de İstanbul’a döndü. Gemi Kurşunlu Mahzen önüne demir attı. Saraydan gönderilen iki yaver ve diğer görevliler tarafından karşılanan Paşa, saltanat kayıklarıyla Dolmabahçe’deki Paşa Dairesi İskelesine çıkarıldı. Şehremini ve halk temsilcileri tarafından “Hoş geldin ey namuslu kahraman çok yaşa Gazi Osman” diye büyük bir saygıyla karşılanıp bir tabur asker tarafından selamlandı. Serasker Rauf Paşa ile birlikte kendilerini almaya gelen saltanat arabalarından birine binerek Yıldız Sarayı’na hareket etti. Öteki iki arabaya Tevfik Paşa ile diğer maiyeti binmişti.
“Gel benim kahraman Osman’ım!”
Müşir Gazi Osman Paşa Saraya geldiğinde doğruca Sultan’ın huzuruna çıkarıldı. Teşrifat kurallarını hiçe sayan Sultan Abdülhamid Han, “Divan-ı hümayun” merdivenlerinin ortasına kadar inerek onu büyük bir sevinçle karşıladı:
– “Gel benim kahraman Osman’ım! Berhudar ol. Şan-ı Osmanî’yi sen muhafaza ettin. Vatan uğrunda sen kanını döktün. Osmanlı askerliğinin şanını sen göklere çıkardın. Senin gözlerini öpmek için hasretle ahdettim” diyerek gözlerinden öptü. Osman Paşa ise gözlerinden yaşlar dökerek Sultan’ın ayaklarına kapanıp:
– “Şevketli Padişahım efendim sağ kaldığım için gönlümde bir meserret var ise de turab-ı pây-ı şahanelerine yüzümü gözümü sürmek için nice yılladır kalbimin en muhterem hücresinde cevher-i can gibi sakladığım bir emel-i mukaddesin husulü içindi. Allahü teala hazretlerine hamdolsun ki o şerefe kavuştum” diyerek sadakatini bildirdi. Sultan ise,
– “Benim kahraman müşirim! Senin bu devlet ve vatana ettiğin fedakârlığa bundan başka bir alamet-i mahsusa bulamadım bu da senin gibi bir gazinin kılıcıdır” sözleriyle kendisine Sultan II. Mahut’un altın kabzalı bir kılıcını hediye etti. Ardından kendi elleriyle göğsüne birinci dereceden bir murassa Osmanî nişanıyla küçük bir harp madalyası taktı.
Prof. Dr. Tuncay Öğün