MakalelerTürkistan

1856’dan Günümüze Türkistan

S

ovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Kafkasya ve Türkistan’daki Türk devletleri ile ilgili araştırmaların artması sevindirici bir gelişmedir. Türkistan’la ilgili bugüne kadar hazırlanmış en mükemmel eser, yazarın da işaret ettiği gibi, Zeki Velidi Toganın “Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Yakın Tarihi” olduğu halde, birincil kaynak durumundaki bu eser dahi ülkemizde yeteri kadar işlenememiş ve geçen zaman içerisinde yeterli araştırmalar yapılamamıştır.

Prof. Dr. Yalçınkaya’nın bu eseri, son yıllarda yapılmış olan diğer çalışmalarla birlikte konunun önemine işaret etmektedir.

Türkistan ve Kafkasları konu alan araştırmaların, ele alınan konunun hususiyeti ile birlikte 19. yüzyılın sömürge politikalarını ihmal etmemesi gerektiği, eserin en mühim sonuçlarındandır. Eser, konu ile ilgilenmek isteyenlere, başvurulması gereken evrak ve kitaplarla ilgili zengin adresler vermektedir.

Giriş kısmında, kitabın genel plânı ve muhtevası verilmektedir. Birinci Bölümde “Türkistan Terimi, Coğrafi ve Siyasi Sınırları” nı işleyen yazar, “Türkistan” yerine, 1917 İhtilalinden sonra “Orta Asya” isminin kullanılmasının arkasındaki sömürgeci zihniyet temeline dayalı siyasi sebepleri anlatır.

ikinci ve Üçüncü Bölümlerde, “Başlangıçtan İtibaren Türkistan Tarihi” ile 1860Tarda “Türkistan İşgali’nin Tamamlanmasını” ele alınır. Bu bölümün sonunda yer alan Karl Marksın EK I’de (ss. 104 – 110) tercüme edilmiş olan “Rusya’nın Borcu” adlı makalesi, Rusya’nın Türkistan işgalini izah eden son derece önemli bir metindir.

Türkistan ve diğer bölge ülkeleri konusunda çalışanların bu makale ile birlikte, bu makaledeki iddialarını destekleyen ve EK V de tercümesi verilen (ss. 333-374) İngiltere Avam Kamarasında Türkistan’ın işgali ile alakalı oturum zabıtlarını, bilhassa Disraeli ile diğer iktidar ve muhalefet mensuplarının açıklamalarını mutlaka dikkate alması gerekmektedir.

İşte bunlardan birkaçı:

“..Rusya’nın Himalaya önlerine kadar gelmesinde bir problem yoktur. Onlar Rusya’yı medenî bir devlet olarak görürler ve Türkistan’ın Rusya tarafından işgal edilmesini iyi bir gelişme olarak karşılarlar…”. (Cochrane)

“Rus imparatorluğunun, Asya’da, normal seyri içindeki gelişmesini kıskançlıkla karşılamamız için bir sebep yoktur St. James ve St. Petersburgheyetlerinin aralarındaki diyalog, hiç bir zaman şimdikinden daha iyi olmamıştır….

Şimdi, Rusya’nın Orta Asya’daki nüfuzunun artmasına tehlike nazarımızla bakmaksızın, ben, İngiltere’nin Hindistan’ı zaptetmemesi için düşünülebilecek sebeplerden daha farklı bir sebebin, Rusya’nın Türkistan’ı zaptetmemesi için olmadığı kanaatindeyim. Sadece şunu arzu ederim ki Hindistan halkının, bizim tarafımızdan fethedildiği için bundan kazançlı çıkmaları gibi, Tatar ülkesi ve halkı da, Rusya tarafından fethedildikleri için bundan istifâde ederler…” (Disraeli)

“…Asya’da doğuya ve kuzeye gidecek olan Rus medeniyeti ve ticaretinin genişlemesini bizim imkânımız dâhilinde olan her vasıtayla selamlamak ve teşvik etmek mecburiyetindeyiz..” (Havelock)

Daha sonraki bölümlerde, Rusya’nın işgal sonrası politikalarını ele alan yazar, sömürgecilik-panislamizm-pantürkizm münasebetleri çerçevesinde, Rusya’nın bölgede varlığına süreklilik kazandırdığını ortaya koyar. Yazarın, Togan’dan naklettiği şu cümle, Çarlık rejiminin yıkılmasından sonraki döneme ait olup, pan hareketleri konusunun önemini ortaya koyar:
“…Türkistan, Kazak ve Başkurt siyasî merkezleri aynı gaye uğrunda çalışmak üzere, aynı şekilde kurulmuş oldu. Bunları tek bir resmî merkeze tâbi kılmak yolundaki yegâne mâni de, Rusların ‘pantürkizm’ ithamlarından sakınmak mecburiyeti idi.”

Gerçekten de gerek Türkistan’ın gerekse diğer Orta Doğu veya İslam ülkelerinin işgali esnasında, Müslüman halkların her türlü hak arama mücadelesi, örgütlenmesi, yayın v.b. faaliyetleri için emperyalist bir anlamı olan panislamizm veya pantürkizm suçlaması formülü zaman zaman gündeme getirilmiştir. Bu eserde, Türkistan’ın işgaline de ışık tutacak, “sömürgeci ‘panlı’ suçlama” bağlantısı, sömürgecilerin bilinen sömürü ve kültür katliamı birlikte değerlendirilmektedir.

Eserde üzerinde durulan diğer bir husus, ise Rus işgali sonrasında, Türk halkları arasında meydana gelen bölünmelerdir. Gaspıralı İsmail Beyin önderliğindeki Cedit hareketi ile, işgal altındaki Türk toplumunun Ceditçiler ve Kadimciler diye nasıl ikiye bölündüğü, enerjilerini ve mesailerini Rus sömürüsüne karşı kullanması gereken ulema, aydın ve toplumun diğer kesimlerinin nasıl birbirine düştüğü örnek olaylarla gözler önüne serilmektedir.

1990’dan itibaren, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Türkistan ve diğer Türk halklarının siyasi, iktisadi ve kültürel yönleri, dünya ve Türkiye kamuoyunu daha fazla meşgul etmeye başlamıştır. “Yeni Dünya Düzeni!” içerisinde, başta petrol ve doğalgaz olmak üzere bir çok ekonomik zenginlikleri ile önemli bir yer tutan Türkistan’a daha önce Rusya egemen durumdaydı.

Bugünkü yapıyı daha iyi anlayabilmek için, Türkistan’ın en az bir veya iki asırlık tarihini iyi ele almak gerekiyor. Eser bu alanda önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu’nun takdimiyle de okurlarının karşısına çıkan ve büyük bir emek ve mesainin ürünü olan bu kıymetli eseri bütün okurlarımıza ve araştırmacılara tavsiye ederiz.

Prof. Dr. İsmet Miroğlu

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242