T
ürk cumhuriyetlerinin içinde bulundukları en önemli problemlerin başında eğitim meselesi gelmektedir. Bizim, Osmanlı ‘nın son döneminde ve Cumhuriyet’in başında yaşadığımız eğitim karmaşasını şimdi onlar yaşamaktadır. Eğitim kurumları son derece yetersizdir. Her ne kadar bazı sahalarda bizden iyi oldukları söyleniyorsa da, doğru değildir. Modern dünyaya ayak uydurabilmeleri için her türlü ilim sahasında yeni düzenlemelere gitmeleri şarttır.
Eski Sovyet cumhuriyetlerinde okuma-yazma oranının son derece yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz; ancak bugüne kadarki çalışmaların ve ürünlerin hangi ideolojiye hizmet ettiklerini de göz ardı edemeyiz. Sosyal ilimlerde hiçbir zaman Marksizmin dışına çıkılmamıştır. Meselâ Kruşçev devrinde psikoloji yoktur. Stalin, psikolojinin kapitalist ideolojiden doğduğuna inanmıştır. Moskova Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler şubesi 1942’de kapatılmıştır.
Sovyetler Birliği İlimler Akademisi’ne bağlı Sosyal Bilimler Bölümü’nde ise sadece felsefe, iktisat, etnografya, tarih ve hukuk enstitüleri mevcuttu. Rusya’nın merkezinde böyle olunca, ona bağlı cumhuriyetlerde elbette gerçek ilmi düşünmek mümkün değildir. Bu durum Fen Bilimleri için de geçerlidir. Müsbet ilimler sahasında hazırlanan bir tezin muhtevasında Marksizm ve Leninizm’e övgüler, tezin önemli bir bölümünü işgal ederdi. Sovyetler’in çöküşünün bir sebebi de, ilim ve teknikte geri kalmışlıktır.
Geçmişteki eğitim ve kültür çalışmalarının temelinde Marksist ve Leninst ideoloji yattığı için, tüm Sovyetler’de olduğu gibi Türklük alanında da hür düşünce gelişmemiştir. Bu, Türk Dünyasının önünde duran bir tehlikedir. Şöyle ki; şimdiye kadar Marks’tan ve Lenin’den başka şey okumayan ve kapitalist düzeni yeren fikirlerden sıyrılan halkın önüne birdenbire yığınla görüş ve fikir çıkmıştır. Halk bunların arasında bocalamaktadır. Devlet yapıları her ne kadar fazla bir değişikliğe uğramamışsa da, gelecekte mutlak bir değişim rüzgâr esecektir. İşte bu eğitim ve kültürel alandaki değişim sırasında Türk cumhuriyetlerinin benimseyeceği model, gelecekte onların devlet yapılarını da etkileyecektir. Şu halde Türk kardeşlerimiz, sıkıntıya düşmemek için, kendilerine en uygun yolu tercih etmek zorundadırlar.
Bunlar anlatmamızın sebebi, Türk kardeşlerimizin uyanık davranmalarına yardımcı olmaktır. Çünkü, bir milletin hemen bütün problemlerinin temelinde eğitim ve kültür yatar. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz: Vatanını ve milletini sevmeyen bir başbakan veya bakan, hangi modern eğitimi almış olursa olsun, Türklük duygusundan ve benliğinden yoksun ise, milletlerarası platformlarda ucuz menfaatlere ülkesini satabilir. Yahut millî duygulardan ve memleket çıkarlarından habersiz yetişmiş insanlar, yarın ülke zora düştüğü zaman aldırış bile etmez. Çünkü bu çeşit insanların vatanları da olmaz. Vatansız bir insanın yaşadığı topraklan satması normaldir.
Ana mesele eğitim Bu yüzden, bağımsızlıklarının tatlarını yeni yeni çıkarmaya başlayan Türk cumhuriyetlerinin en önemli meselesi, bizce, eğitimlerinin millileştirilmesi hususundadır. Bunu o kadar dikkatli yapmalıdırlar ki, bizim içine düştüğümüz hataları tekrarlamamalıdırlar.
Eski Sovyet ülkelerindeki eğitim müfredatlarını incelediğimizde, derslerin büyük bir kısmının ideolojik ve teorik olduğunu görürüz. Hatta, Türk cumhuriyetlerinden gelen öğrencilerin fakültelerimize yatay geçişleri çoğu zaman mümkün olamamaktadır. Çünkü bizim öğrencilerimizin gördüğü derslerin çoğunu görmemiş oldukları gibi, bizim birinci sınıflarımızda okutulan dersler, onların ikinci, üçüncü sınıflarında gösteriliyor durumdadır.
Kardeş Türk cumhuriyetleri bugün en önemli problemlerinin ekonomik meseleler olduğunu zannediyorlar. Ancak her şeyin temeli olan eğitim ve kültür meselesini gözardı ederlerse, gelecek günler onlar için maalesef karanlık olacaktır.