Dil ve EdebiyatTürk Dili

Anne Sütü

B

ilmem dikkatinizi çekti mi? Gazetelerde zaman zaman “Filancanın romanı tam 6 dile tercüme edildi” şeklinde manşetlere rastlıyoruz. Ekonomide ve teknolojide yaşadığımız kompleksleri edebiyat alanında da yaşıyor olmamız ve itiraflarımızı manşetlere taşımamız ne kadar hazin!

Bakın, cumhuriyetten bu yana -bir iki istisna hariç- dünya edebiyat sahnesinde olamayışımızın sebebini Necip Fazıl ne kadar güzel açıklıyor:  “Yerine oturmamış, volkanik topraklar üzerinde nasıl büyük inşâlar yapılamazsa, kıvamsız ve her an değişen, tek kelimeyle uydurukça denebilecek lisanlardan da büyük eser beklenemez.”

Dilimizin yeniden eski kıvamına kavuşması için keşke; Çocuklarımızın ileride olasılık kelimesini kullanma ihtimali hiç olmasa! Anımsama kelimesini gün gelse kimse hatırlamasa!

Sorun kelimesini kullanmamak için mücadele etmeyi herkes kendi meselesi olarak görse ve öğretmenler okullarda çocuklara öneri kelimesini kullanmamayı tavsiye etse! Köşe yazılarında olası kelimesinin dilimize vereceği muhtemel zararlardan bahsedilse! Yazın kelimesi edebiyat dünyasından ebediyen kovulsa ve edebi eserlerden yapıt diye bahsedilmese! Bellek kelimesi hafızalardan silinse! Deneyim kelimesinin, yanlış basılan bir nota gibi dilin akışını bozduğu tecrübeyle sabit olsa!

Bir imparatorluk dili olan Türkçemizin ahengini bozan gereksinim kelimesine kimse ihtiyaç duymasa! Güvenç kelimesine hiç itimat edilmese! Edebiyatçılarımız kanıt kelimesinin dilin mimarisini nasıl tahrip ettiğini ispat etse!

Yeni yetişen nesil kuşku kelimesine şüpheyle baksa! Olanak kelimesinin kullanılmaması için herkes tüm imkânlarını seferber etse! Saptama kelimesinin dilimizi nasıl keyifsizleştirdiği tespit edilse!

“Türkçe ağzımda anamın ak sütü gibidir.” diyen şairin, altı kelimelik bir cümleye onca heybet ve lezzetle sıkıştırdığı mânâyı idrâk edebilsek! Ağızda metalik bir tat bırakan, soğuk ve mâzisiz kelimelere cümle vizesi vermesek!

Yüzyıllardır ecdâdımızın bir elmas gibi işlediği, üzerlerine Osmanlı kokusu sinmiş kelimelerimiz faili mâlum cinayetlere kurban giderken; nesebi meçhul, hafifmeşrep kelimelerle oynaşanlara “durun” diyebilsek!

Fethedilmiş toprakları “bizim” diye kucaklarken fethedilmiş kelimeleri “yabancı” diye dilden atmaya çalışanların kötü niyetlerini geç de olsa anlayabilsek!  Ve dilimizi yeniden sevsek, hatta âşık olsak. Sizce de güzel olmaz mıydı?

Salih Uyan

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128