ürkçe dünyadaki dört imparatorluk dilinden biridir. Zengin bir coğrafi muhite yayılarak, asırlar boyunca büyük devletler kuran Türklerin, diğer milletlerle münasebetleri sonucu, bu dillerden kelime almış olmaları tabiîdir. Mühim olan bir dilin başka bir dilden kelime almış olması değil, o kelimeye kendi rengini, sesini ve kokusunu vermiş olmasıdır.
Dünyanın en zengin dillerinden biri olan İngilizce yüzde yetmiş oranında başka lisanlardan kelime almıştır. İngilizler “ Ne mutlu o İngilizce’ye ki onda her dilden kelime vardır.” Demek suretiyle bu durumu bir iftihar vesilesi yaparlar. Dil zenginliği düşünce ve his zenginliğini doğurur. Zengin, geniş ve derin his ve fikirler de beşerî tekâmülün mahsulü olan ilim ve sanatı doğururlar. İnsanlar ancak bildikleri kelimeler çerçevesinde his ve fikirlerini ifade edip, ufuklarını genişletebilirler.
Bir memlekette her türlü ilerleme birbirine paralel olarak yürür, yavaşlar veya durur. Şayet bugün bilhassa teknik sahada batı dillerinden kelime almak bir ihtiyaç haline gelmişse bundan kurtulmak da elimizdedir. Bu teknik buluşlar bizim beynimizin, bizim elimizin mahsulü olduğu gün adları da bizim olacaktır. “ Behçet hastalığı” bu hastalığı bulan “ Behçet” adlı Türk doktorunun adıyla bütün dünyada bilinir. Bir Türk buluşu olan “ Yoğurt” dünyanın her tarafında az veya çok söyleyiş değişikliğiyle Türkçesi gibidir.
Tıpkı canlı bir uzuv gibi olan lisan zamanla kendi kendisini yeniler. Bunun için halkın dehâsı, memleketin büyük şair, edip ve mütefekkirleri yeterlidir. Yoksa kelime tasfiye etmek suretiyle “ İstiklal Marşı” nı anlamadan dinleyen nesiller yetiştirmek, bir memlekette meşum kültür katliâmıdır.
Belkıs Gürsoy