illî kültürün temel unsurlarından biri olarak dil, korunmaya veya himâye edilmeye muhtaç, tabiî ve hayatî bir anlaşma vasıtasıdır.
Türk Milleti’nin, tarih boyunca çok fazla coğrafyada hâkimiyet sağlaması ve coğrafya değiştirmesi, bu coğrafyalarda, gerek barış ve gerekse savaş esnâsında, diğer milletlerle, münferit veya müşterek münâsebetleri incelendiğinde görülür ki, Türk Dili, çok hazımlı, çok esnek, çok işlek, ilim ve san’ata mânâ açılımlı, şiire, edebiyata, hitabete çok yatkın, çok güzel bir lisândır.
Bütün bu saydığımız hususiyetleriyle yapılan her türlü ticârî, kültürel, örfî, tıbbî, edebî veya ilmî temasta, Türkçe, kendi, mizacımıza/tabiatımıza bir haz menbaı olarak uydurularak, gönlümüze nakşettiğimiz ve kazandığımız kelimelerimizle çok zengin bir dil halini almalıdır. Bu hususta, maalesef önünde engeller bulunmaktadır.
Millî dil anlayışımızı, mutlak surette bütün Türk Dünyası açısından düşünmek zorundayız. Bunun, Türkiye’de iki sıkıntısını senelerdir yaşamaktayız. Bunlardan biri; yabancı kelime istilâsı ve buna “Dur!” denememesi; ikincisi de, esas mücâdele edilmesi gereken yabancı kelimeler dururken, bütün Türk Dünyası’nda kullanılan, herkes tarafından bilinen kelimelerin yerine kelime “uydurulması”dır.
Şimdi Türkiye’de ve Türkistan’da kullanılan kelimelere bir göz atalım:
Millet: Bu kelime Türkiye’de (ulus)a dündürüldü. Hâliyle (millî, Milliyet, Milliyetçi…) gibi kelimeler de yol saptırdı. Halbuki, millet; Azerbaycan, Başkurt, Özbek, Tatar, Türkmen ve Uygurlar tarafından hemen hemen aynı şekilde yazılıyor ve okunuyor. Dolayısıyla, biliniyor.
Teklif: Türkiye’de, bunu (öneri) yaptılar. Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan ve Uygurlar bu kelimeyi bizim gibi söylüyorlar.
İstiklâl: Bizde (bağımsızlık) deniliyor. Azerbaycan (istiglal, müstagillik), Özbekler (müstäkıllik), Uygurlar (istiklal, mustakıllik) diyorlar.
Mısra: Bizde, mısra (dize) oldu. halbuki mısra az farklılıklarla, Azerbaycan’da (mısra), Özbekistan’da (mısrä) ve Uygurca’da da (misra)dır.
Hikaye: Bizde, bir (öykü) furyası aldı yürüdü. Halbuki, Türk Dünyası neredeyse hep hikâye diyor. Düşünüyor muyuz, acaba, bu hâl niçindir? Bakınız: Azerbaycan (hekâyä), Başkurtistan (hikäyä), Kazakistan (hikaya), Kırgızistan (ıkaya), Özbekistan (hikàyä), Tatatirstan (hikäyä), Türkmenistan (hekàya), Uygurlar (hikayä) diyorlar. Peki, ey güzel Türkiyem, sen niçin (öykü) de bu kadar ısrarlısın acaba?
Tabiat: Mâlûmunuzdur ki, Türkiye’de “tabiat” perîşândır. Doğ, köküne bir (a) getirilip, doğa ve ona da Fransızca bir (-al) takısı getirilip tabiî yerine (doğal) uydurdular. Şimdi, hangi yöne dönerseniz dönünüz karşınızda bir doğa ve doğal var. Halbuki; Türk Dünyası hep (tabiat) diyor. Kimin umurunda mı, diyelim?
Azerbaycan (täbiät), Başkurt (täbiğät), Kazak (tabıyğat), Kırgız (tabiyat), Özbek (täbiät), Tatarlar (tabiğat), Türkmenler (tebiğat), Uygurlar (täbiät).
Tabiî kelimesinin kullanışı da şu şekildedir: Azerbaycan (täbii), Başkurt (täbiği), Kazak (tabıyğiy), Kırgız (tabiğıy), Özbek (täbiiy), Tatar (tabiğıy), Türkmen (tebiğı )ve Uygur (tabiiy).
Mektep: Türkiye hâriç, bütün Türk Dünyası (mektep) diyor. Türkiye’de (mektep), maalesef, iddia edildiği gibi (okumak)tan değil, Fransızca (école)den (okul) yapılmıştır.
Azerbaycan (mäktäp), Tatar (mätkäp), Türkmen (mekdep) ve Kırgız (mektep), Özbek (mätkäp), Tatar (mätkäp), Türkmen (mekdep) ve Uygur (mätkäp)tır.
Eser: Türkiye’de, bu çok yönlü yâni çok mânâlı kelimemiz (yapıt) olduruldu. Hatta, şahesere, başyapıt diyorlar. Halbuki, Türk Dünyası’nın tamamına yakını (eser) diyor. İşte: Azerbaycan (äsär), Başkurt (äsär), Özbek (äsär), Tatar (äsär), Türkmen (eser) ve Uygur (äsär) diyor.
Şart: Türkiye’de bunu zorla (koşul) yaptılar. Bir de Türk Dünyasına bakalım: Azerbaycan (şart), Başkurt (şart), Kazak (şart), Kırgız (şart), Özbek (şärt), Tatark (şart), Türkmen (şert) ve Uygur (şärt).
Peki öyleyse; bütün (dünya Türkleri) (şart) derken, bizimkiler (koşul)da niçin bu kadar ısrar etmektedirler? Diye sormak hakkımız değil midir? Bunun mutlaka bir sebebi olmalıdır. Çünkü dil ilmi, şart kelimesinin karşılığı olarak (koşul)u asla göremiyor. Her şeyi ile yanlış!
Cevap: Biliyorsunuz, bizde okul kitaplarına zorla yazılan ve çocuklara söyletilen bir (yanıt) var. Halbuki, dünya Türkleri, hep (cevap) diyor:
Azerbaycan (cavab), Başkurt (yavap), Kazak (javap), Kırıgız (cöp), Özbek (cävàb), Tatar (cavap), Türkmen (coğàp) ve Uygur (cavap).
Sözlerimizi Şâirler Sultanı Necip Fâzıl’ın ufuk açıcı şu görüşleriyle bitirelim:
“Kömür, topak altında elmas oluncaya kadar binlerce yıl pişiyor. Dildeki kelimeler de öyle… Milletin dilinde yıllarca pişecek ki, kalple dudak arasındaki elmas dizili nakili vücuda getirebilsin… Sonradan da zorla bu nakile dizilecek her madde, o milletin ruh ve idrâk temeline en korkunç bir suikasttır. Böyle bir lisanın adı da, Türkçe değil, uydurukça… Bir milletin öz dili, âlimlerin, aydınların, yabancı kültürlerle temasta olanların lisanı değil, hatta, okur-yazar olmayanların, bakkalın, çakalın, hamalın, işçinin, dadının, babaannenin, köylünün, neferin dili… bunların bilmediği hiçbir kelime Türkçe olamaz.”
M. Halistin Kukul