en, bu sel ve sal ekleriyle türetilen kelimelerden iğreniyorum. Ama, derin bir hüzünle de görüyorum ki, Türkçe zevkinden mahrum olanlar, Yahya Kemal’in ifadesiyle:
“Ağzımızda, anamızın sütü gibi helâl ve güzel olması gereken Türkçemize her gün, bir parça daha akrep zehri karıştırıyorlar. Prof. Dr. Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri bir yazısında demişti ki: “Türkçemizi sal’a bindirdiler, sel’e verdiler”
Prof. Fındıkoğlu bu tespiti yaptığında zevksizliğimiz, bilgisizliğimiz, gafletimiz… bugünkü seviyesine varmamıştı. Şimdi İslâmiyetten, Kur’an dili olan Arapçadan katiyyen hoşlanmayanlar, dilimize giren bin yıllık kelimeleri budamaktadırlar. Ve işin garip tarafı, Arapça Farsça kelimelerin arkasına Fransızcadan aldıkları bu sal ve sel eklerini yapıştırdılar mı öztürkçe konuştuklarını-yazdıklarını sanmaktadırlar.
Mesela: Tarih, din, mezheb, millet… kelimeleri Arapçadır amma: Tarihsel, dinsel, mezhebsel, ulusal… kelimeleri artık onlara göre Öztürkçedirler. Altı kaval, üstü şeşhane…
Evinizde: Dede Korkut Destanları veya Hz. Ali Cenknameleri, Yunus Emre, Karacaoğlan, Emrah, Köroğlu… gibi şairlerimizin şiir kitapları varsa, açıp okuyun onları. İçlerinde sel’li, sal’lı bir tek kelime bulamazsınız. Niçin? Onlar, bizim dilimizi bilmeyen şairlerimiz ve yazarlarımız mıdırlar?
Şimdi ben, bu sal’lı, sel’li zibidi kelimeleri duyduğumda, etime bıçak yemiş gibi oluyorum. Şehir hatlarımızda çalışan vapurlarımız, her gün kırk defa Türkçe zevkimizi tepeleyip duruyorlar.“Çevresel temizliğe özen gösterin!” diyorlar. Ne demek Çevresel temizlik? Niçin Çevre temizliği değil de çevresel temizlik? Eğer çevresel temizlik zıpırlığı doğru ise, Çevre ve Orman Bakanlığımızın ismini de “Çevresel ve Ormansal Bakanlığı” yapmamız gerekmez mi?
Bize, daha ilkokul sıralarında öğretmemişler miydi? Yurdumuzun: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi, Batı Anadolu Bölgesi, Kuzey Anadolu Bölgesi, Güney Anadolu Bölgesi, Trakya Bölgesi gibi bölgelere ayrıldığını anlatmamışlar mıydı? Şimdi nereden çıktı bu bölgesel ucubesi? Artık, bütün siyasilerimiz bile, ağızlarını “bölgesel” uydurmasıyla açıyorlar.
Bizim Diyarbakır’da bir Bölge valimiz vardı. Ama oraya giden bakanlarımız, nedense Bölge valimizden, bölge meseleleri hakkında değil, bölgesel sorunlar hakkında bilgi alıyorlardı. Yazıklar olsun. Şimdi, başımıza bir de: Kuzey Irak Kürt Bölgesel’i çıktı. Sanki Kuzey Irak Kürt Bölgesi deseler başımıza taş yağacak.
Ben bir Türk milliyetçisiyim. Milliyetçilik benim şeref madalyamdır. Ama ben bin yıl yaşasam bile ulusalcı sıfatına yakın durmam. Ne demek ulusalcı, ulusçuluk, ulus-devlet! Ne demek?
Eskiden bizim, duygulu insanlarımız vardı. Şimdi onlar da: “Duygusal kişiler” oldular. İnsanlarımız artık, duygulanmıyorlar, hislenmiyorlar, duygusallaşıyorlar. Kadın hastalıklarımız, yerlerini, kadınsal hastalıklara bıraktı. Ev artıklarımız bile, Evsel artıklar oldular. Bazı siyasetçilerimiz, samimiyetle değil, içsellikle konuşuyorlar. Onların dışsallıklarından da, içselliklerinden de hiç ama hiç, ama hiç hazzetmiyorum.
Yavuz Bülent Bâkiler