ugünkü anayasamızın “Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti” başlığı altındaki 3. Maddesinde “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir” kaydı vardır. Bu ibarelerle, devletimizin resmî dilinin Türkçe olduğu kesin bir şekilde ifade edilmiştir. Fakat aynı anayasanın 42. maddesinde şöyle denilmektedir:
“Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulmaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.”
Böylece aynı anayasa, yabancı dille öğretime cevaz vermektedir. Bence bu açık bir çelişkidir. Hem devletin resmî dilinin Türkçe olması, hem de başka dille öğretim yapabilmesi birbiriyle bağdaşmaz.
Resmî dilin başlıca kullanılan alanı, resmî muamelât ile eğitim ve öğretimdir. Siz resmî dilin en önemli kullanılma alanlarından birini ortadan kaldırırsanız, resmî dil sadece kâğıtta, kalmaz mı?
Nitekim Türkiye’deki duruma bakınız. Yabancı dille öğretim yapan okulların sayısı gittikçe artıyor. Gerek orta öğretim, gerek yüksek öğretim kurumlarında yabancı dille öğretime geçmek bir yarış, bir rekabet konusu haline gelmiştir. Bu iş cemiyette bir imtiyaz mevzuu hâline gelince başkalarını aynı imtiyazdan mahrum bırakmazsınız.
O zaman her fırsatlara sahip olması için herkese yabancı dille öğretim yaptırmak zorunda kalırsınız. Bu da öğretim alanından Türkçenin tamamen silinmesi demektir. Esasen şu anda bile yabancı dille öğretim bir imtiyaz, Türkçe öğretim ise, bu imtiyazdan faydalanamayanların mecburen katlandıkları bir durumdur.
Yani devletin resmî dili ile öğretim, yabancı dille öğretimin, yanında üvey evlâttır. Hiçbir devlet, resmî diline bunu reva görmez. Bakınız, bunun tabîî sonucu nedir?
Yabancı dille öğretimin önem kazanması ve bir nevi imtiyaz konusu olması, ister istemez ana dili ikinci plâna atar. “Hayır, biz okullarda ana dile önem vereceğiz” derseniz de, kamu oyunun zihniyetini değiştiremezsiniz.
İnsanlar, yabancı dille öğretimin bir imtiyaz sağladığını gördüğü sürece ana dilini yabancı dilden daha önemli saymayacaktır. “Yeni nesillerin Türkçesi çok kötü” diye hiç hayıflanmayalım. Niçin iyi olsun ki? Siz öğretim politikanızla “yabancı dille öğretimde hayat var” imajını yerleştirdikten sonra vatandaştan ana diline önem vermesini nasıl bekleyebilirsiniz? Önem verilmeyen ana dil gittikçe yoksullaşır.
Yeni nesillerin Türkçesinin ne kadar yoksul olduğunu hepimiz görüyoruz. Bundan sonraki adımın gerekçesi de işte bu yoksulluk olacaktır. “Türkçenin ifade gücü çok yetersiz, onun için eserimi İngilizce yazdım” diyeceğiz. Zaten iyice yoksullaştırdığımız bu dille büyük edebiyat eserleri meydana getiremediğimiz artık ortadadır.
Yabancı dilde yazdığı kitaplarla dünya çapında barılar kazanan birkaç yazarımız çıkarsa, bu da bir özenmeye yol açacak ve herkes aynı başarıya ulaşmak isteyecektir. Tarih tekerrür ediyor, vaktiyle Arapça ve Farsçasıyla övünen aydınımızın yerini şimdi İngilizcesiyle övünen aydın alıyor. Yoksa biz Arapça ve Farsçaya yönelen atalarımıza, Türkçeyi ihmal ettikleri için değil de İngilizceye yönelmedikleri için mi kızıyoruz?
Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun