rapça’sız “sabah“, Farsça’sız “akşam” diyemezsiniz. Bu en lüzumlu günlük sözlerin bile kullanış dilinde Türkçeleri yoktur. Ayıp değil: Almanca ve İngilizce gibi en büyük dillerde de Fransızca, Lâtince, Grekçe, Arapça, Farsça asıllı kelimeler sayısızdır.
En sâde Türkçe söz ve yazılarda bile, zamanın tasfiyesinden, hattâ en hoyrat dil devrimi anlayışının pençesinden kurtulmuş pek çok Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır. Yüzde yüz öztürkçe yazabilmek için ya üç yaşında bir çocuğun ifade seviyesine inmek, veya bir sürü aptalca uydurma kelimelerle elâleme maskara olmayı kabul etmek lâzımdır.
Bugünkü okullarımızda yetişen çocuklarımız ve gençlerimiz, her gün konuştukları ve yazdıkları Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden hangilerinin Arapça, hangilerinin Farsça ve Türkçe olduğunu bilmezler. Arapça ve Farsça kelimelerin köklerini ve türev (iştikak) şekillerini de bilmezler.
Hangilerinin ötekilerle bir kelime ailesi teşkil ettiğini de bilmezler. Lâtin alfabesi bilhassa Arapça kelimeleri yazmak için bir çok harflerden mahrum olduğu için, çocuklarımız ve gençlerimiz bu kelimeleri yanlış yazar ve yanlış okurlar. Hele kırk sene evvelki bir şâirimizin veya muharririmizin şiir ve makalelerini bile tam anlamalarına imkân yoktur.
Bugünkü Türkçe ve gramer öğretimi, her gün kullanılan Arapça ve Farsça kelimelerin iştikakına, teşekkül tarzına ve bazı iptidaî kaidelerine dâir hiç bir fikir ve bilgi vermediği için tam ve doğru Türkçe öğretmekten âcizdir.
Peyami Safa