smanlı Devleti her devirde Türkistan bölgesine yakın ilgi göstermiş ve hususiyle Safevilerle yapılan savaşlar sırasında Orta Asya’daki Hîve, Buhara, Semerkand ve Hokand hanlıklarına elçiler göndererek münasebetlerde bulunmuştur.
Rusya’nın ve Çin’in bölgede nüfuz elde etmeye başlaması ile de bu münasebetler bir zaruret halini almıştır. Çünkü Rus ve Çin devletleri buralarda Müslümanlara karşı büyük bir tahakküm idaresi kurma gayretinde olmuşlardır.
Türkistan bölgesindeki Müslüman hanlıklar da, 16. yüzyıldan itibaren İran, Çin ve Rusya’ya karşı hem büyük bir siyasi güç hem de Osmanlı padişahı “İslam halifesi” olduğundan Osmanlı Devleti’ne elçiler gönderme ihtiyacını duymuşlardır.
Osmanlı-Türkistan münasebetleri sadece siyasî saha ile sınırlı kalmayıp dinî, ilmî ve ticarî faaliyetleri de içine almış ve devletin yıkılışına kadar devam etmiştir. Bugün Osmanlı Arşivi’nde mevcut vesikalar ışığında buralarla olan münasebetleri en ince teferruatına kadar görmek mümkündür.
Meselâ: Hacıların İstanbul’a gelerek halifenin duasını aldıktan sonra mukaddes topraklara gittikleri ve Türkistanlı hacılara yardım edilmesi ve emniyetlerinin sağlanması konusunda o devirlere ait, binlerce vesika mevcuttur.
Ayrıca, buralarda mektepler açılmış, İstanbul’a talebe getirilip okutulması ve tekrar memleketlerine gönderilmesi hususunda çalışmalar yapılmıştır.
Bölgeye askerî teknik eleman gönderilip, yerli askerî eğitim geliştirilmiş, çeşitli zamanlarda askerî teçhizat ve mühimmat yardımı yapılmış, Türkistanlı tacirler için bilhassa İstanbul’da merkezler oluşturulmuştur. Felaket zamanlarında karşılıklı yardımlaşmalar olmuştur.
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında bu bölgeden Osmanlı’ya büyük miktarda yardımlar gelmiştir. Hicaz Demiryolu için buradaki Müslümanların yardımları göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.
Padişahların Müslüman halka maddî yardımları yanında bilhassa Kur’ân-ı Kerîm ve dînî kitap yardımları vardır. Yukarıda verdiğimiz bilgilerdeki münasebetler umumî olarak Türkistan’ın tamamına matuf faaliyetlerdir.
Bölgenin küçük fakat mühim bir mevkii olan Gulca’ya Osmanlı Devleti’nin yakın alâkası eskilere dayanmaktadır. Bu münasebetlerin başında eğitim ile alakalı faaliyetler gelmektedir. İstanbul, asırlardır islam dünyasına dînî ve ilmî merkezlik yapmıştır. Bunun sebeplerinin en başında, hilafet makamının ve halifenin burada bulunması gelmektedir. Böyle olunca bütün dünya Müslümanları buraya ayrı bir bağlılık göstermiştir. Aradaki manevi bağı sağlamlaştırarak devam ettirmenin birinci vasıtası da ilim alışverişinde bulunmaktır.
Osmanlı bunu, Müslümanların bulunduğu dünyanın çeşitli yerlerinde mektepler ve medreseler açmak, bu uzak memleketlerden talebeler getirterek İstanbul’da okutmak ve tekrar memleketlerine gönderip oralarda da aynı tedrisatı yaptırmak suretiyle gerçekleştirmiştir.
Osmanlı Devleti Gulca’da mektep ve medreseler açmış ve devamı için maddi yardımlarda bulunmuş; Gulca’dan da İstanbul’a talebeler getirilip mektep ve medreselerde okutulmuştur.
Hamidiye Mektebi
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın eğitim faaliyetleri herkesçe malumdur. Osmanlı Devleti sınırları dışında Müslümanların bulunduğu memleketlerde açtığı mektep, medrese ve camilerin sayısı oldukça fazladır. 11 Kasım 1904 tarihli bir vesikadan Gulca’da da Hamidiye Mektebi açtığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bu mektebin ismi vesikada “Çin’de Gulca Mekteb-i Hamîdî-i Hüseyni.” şeklinde geçmektedir.
1904 tarihinde Gulca’da açılmış olan bu mektep hakkındaki bir vesikada şu bilgiler yer almaktadır:
“ Cenab-ı Hak, Müslümanların yegâne sığınağı, adaletli, şefkatli, halife ve imamı olan padişahımız efendimiz hazretlerini kıyamete kadar makamında kemal-i afiyetle dâim buyursun.”
Çin Türkistan’ında bulunan Gulca ve Kaşgar beldesi ileri gelenlerinden Bahaeddin Bay, hilafet merkezinde olduğu gibi bu havalide de ilim ve maarifin yayılması için Abdülkâdir, Mesûd, İbrahim ve Muhammed Seyyid isimli talebeleri padişahımızın himayelerinde ilmî müesseseler arasında yüksek bir mevkisi bulunan Hamîdiye Mekteb-i Âlîsi’ne kayıt ve kabulleri yapılmış, mektep içinde hususî bir dairede ikametlerini sağlamıştır. Bunların rahat ve huzurlarının temin edilmiş olması, bütün Müslümanları büyük bir sevinç içinde bırakmış ve padişahımıza teşekküre sevk etmiştir.
Hiçbir ferdin nail olamadığı şu muazzam nimetler için Müslümanlar şükür secdesine varmıştır. Bu sebepledir ki, hilafet makamı ile olan maddi ve manevi bağlılık daha da kuvvetlenmiş ve devamlı kuvvetlenmeye devam eder bir hale gelmiştir.
İstanbul’da çeşitli mekteplerde okutulan bu talebeler ile çok yakından alâkadar olunmuş ve hertürlü ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmıştır.
28 Ocak 1909 (5 Muharrem 1327) tarihinde Harbiye Mektebi’nde 9 Gulcalı talebenin tahsil gördüğünü vesikalardan tespit ediyoruz. Bunun yanında Tıp Mektebi’nde, Sanayi Mektebi’nde ve diğer mekteplerde tahsil gören Gulcalı talebeler de vardı.
1863 tarihli bir vesikada Çin’de Gulca Emaret-i İslamiyesi musahiblerinden Akçapan Berat Efendi’nin oğlu Gulcalı Hafız Abdülaziz Efendi’den bahsedilmektedir. Gulcalı âlimlerden Hafız Abdulaziz Efendi saraya alınmış, burada yetişmiş, daha sonra Enderunda Arapça muallimliği yapmıştır.
Abdulaziz efendi Çin ve Türkistan Müslümanları hakkında çok mühim bilgiler veren “ Çinde din-i mübin-i İslam ve Çin Müslümanları” hakkında bir kitapta yayınlamıştır.
Ömer Faruk Yılmaz