80 sene önce gazetelerde şöyle bir haber: “Cumhurreisi Gazi Hazretleri dün Ankara uçağında bindiği uçku ile 2 saatlik bir yolculuk yapmış ve İstanbul uçağına salimen inmiştir. Uçkudan indikten sonra genç uçmanı tebrik eden Gazi daha sonra otomobille Dolmabahçe Sarayı’na intikal etmiştir.”
Haber doğru olabilir mi? Doğru olmayacağını dönemin tarihi üzerine çalışanlar kulağınıza fısıldayacaklardır: Atatürk hiç uçağa binmedi!
“İstikbâl göklerde” değil miydi hani?
Hemen itiraz: “Efendim uçakta çekilmiş resimleri var…”
Evet var. Bu anlamda uçağa binmiştir. 1937’de resim de çektirmiştir, ama uçak, tayyare havalanmamış, seyahat etmemiştir. Onun uçağa binmeme sebebini 1910’da Fransa’da katıldığı Picardia manevraları sırasında son anda binmekten vazgeçtiği uçağın düşmesine bağlarlar.
Fakat “asıl mesele bu değil” diyeceksiniz. “Cümlede bozukluk var!” “Ankara uçağında” değil, “Ankara uçağı” olmalıydı. Bir de Ankara uçağına biniyor, İstanbul uçağından iniyor… Bu da mantıken olamaz! Havada uçak mı değiştirdi yani?
Okuyucularımızın kafasını daha fazla karıştırmayalım. Yıl 1934, bundan tam 80 sene önce… Dil Devrimi’nin gitti gitti zamanı. “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu yayınlanmış. Devir Tek Parti devri herkes bu kılavuza göre yazacak! İşte bu kılavuzda havacılıkla ilgili bazı “Osmanlıca” kelimelerin karşılıkları:
Tayyare: Uçku.
Tayyareci: Uçman.
Tayyare meydanı: Uçak.
Yok, bir yanlışlık yok! Uçak kelimesi o zaman hava meydanı (aerodrom), karşılığı ihdas edilmiş. Türkçede benzeri var: Durak, koyak. Durak “durulan yer”se, koyak “koyluk yer”se, uçak neden “uçulan yer” olmasın? “Olur olur bal gibi olur” diyemiyoruz maalesef!
Olmamış işte… Tayyare karşılığı yapılan “uçku” da Türkçede benzeri olan bir kelime. Açkı, askı, bıçkı, dergi, süngü vb. Hepsi –gı, -gi, -gu, -gü, -kı, -ki, -ku, -kü fiil ekiyle oluşmuş eşya isimleri.
Neden olmamış? Bunun izahı zor. Uçmak masdarının köküne –ak eki getirilerek yapılan kelime aynı zamanda akmak fiiliyle yapılmış birleşik bir kelimeye benzediğinden midir nedir, tayyarenin yerine yerleşmiş. Uçuyor ve akıyor veya akarak uçuyor!
Uçak kelimesi tayyareliğe özenip uçunca, yerine kelime bulmak hayli zor olmuş. “Hava meydanı” denilmiş uzun süre. (Hâlâ devletin bu isimde bir genel müdürlüğü var.) Sonra “hava”ya bir şey yapamadık, hiç olmazsa meydanı öztürkçeleştirelim denilmiş, ortaya “hava alanı” çıkmış…
Şimdi “havalimanı” deniliyor. Neden otobüs durağı gibi, uçak durağı veya tren istasyonu gibi tayyare istasyonu değil?
Dil bu… Kelimeyi siz uyduruyorsunuz, bazı ahvalde manayı halk veriyor. Burada belki de Batı dillerindeki karşılıkları etkili olmuştur.
Galiba ismiyle ilk “Türkçe Sözlük” Mim Baha’nın, yani Mehmed Mahaeddin’in yani B. Toven’indir. İlk baskı 1912’de Türkçe Lügat, ikinci baskı Yeni Türkçe Lügat. İkinci baskı 1924’te yapılmıştır. İşte bu sözlükte iki kelimenin Fransızca veya Batı dillerindeki asılları madde olarak var: “Aeroplan” ve “aerodrom”. Demek o sıralar kullanılıyor bu kelimeler.
Aeroplan: “Havadan hafif olmadığı hâlde rüzgârın satıhları üstüne vuku bulan tazyiki sayesinde havada uçabilen makine, tayyare.”
Aerodrom: “Tayyarelerin tecrübe edildiği veya havalandığı yer.”
İngilizce-Türkçe Büyük Lügat’te M. Gülbahar aerodrom’u “tayyare istasyonu, uçak meydanı” diye çeviriyor. Yıl 1940. (Demek ki, istasyon da denilebilirmiş!) 1934’te “hava meydanı” olarak türetilen “uçak” o yıllarda tayyare olmuş! Zaten 1945 tarihli TDK’nın ilk Türkçe Sözlüğü’nde bu şekilde yer alıyor.
“Uçman” yine var Türkçe Sözlük’te. “Uçak kullanan kimse, tayyareci” olarak. Ya uçku? Hani tayyare karşılığı uydurulan kelime? Kurum 10 yıl içinde bu kelimeyi eskitip çöpe atmış!
Uçman ne zaman çöpe atıldı peki? Türkçe Sözlük’ün 1955’te yapılan ikinci baskısında yok! Fakat yeni bir teklif kelime var: Uçakçı.
Olmaz mıydı? Olurdu belki. Fakat uçakçı “pilot” olamamış bir türlü. Çünkü kelimenin çağrışımları farklı. Arabacı “araba kullanan, sürücü” mânasına gelir. Aynı zamanda araba yapıp satan da olabilir. Bunu “otomobilci”de daha iyi anlarız. Otomobilci hiçbir zaman şoför karşılığı olarak kullanılmaz! Türkçe Sözlük’ün sonraki baskılarında kullanılma alanı bulunmayan bu kelimeden de vazgeçildiği görülebiliyor.
İşte 1934’ten üç kelime: Uçku ve uçman sizlere ömür! Uçak ise anlam değiştirerek yaşıyor!
O zamandan bu zamana havada çok şey değişti. Yüzlerce yolcu taşıyan hava araçları yapıldı, hava alanları da havalimanı oldu (aeroport). (Bu değişime İngilizce-Türkçe Redhouse bile ayak uyduramamış. Sözüğün 30. Baskısında dahi (2000) aeroport yok!)
Dil Devrimi’nin 1934’te uykuya yatan mağara dostları, 80 yıl sonra uyansalar ve İstanbul’da üçüncü havalimanının temelinin atıldığını duysalardı ne derlerdi açaba?
Biz söyleyelim: “İstanbul’un üçüncü uçağı yapılıyor!”
D. Mehmet Doğan