ençler kendi dillerini çok iyi öğrenmeli. Muhayyile, dil zenginliği ile sınırlıdır. Ne kadar dil, ne kadar kelime bilirsek, muhayyilemiz o kadar zengin olur. Şimdiki gençler kısa devre konuşuyor; çağrışımsız ve mesajsız.
Bunlar çok iyi öğrenilmeli. Dilin musikisi ve şiiriyetinin farkına varmak lâzım. Lüzumlu ile elzem; nadir ile nadide veya yegâne arasındaki farkı bilmiyor insanlarımız. Gençler bundan nasipsiz…
Hatalı, vurgusuz, musikîsiz konuşma dilimize musallattır. Dilimizi tasalluttan kurtarmak düşüyor.
Uydurukça, karabasan gibi üzerimizde. Farkında olmak zorundayız. Muhteşem romanlar, dillerden düşmeyen şiirler, senaryolar yok artık. Dilimiz cılızlaşınca bu sanat dalları da cılızlaştı. Dil cılızlaşınca, tahayyül de cılızlaşıyor.
Bizim dilimiz çok zengin. İçinde en çok vecize ve atasözü barındıran dillerden biridir Türkçe. Bu, bizim sıradan bir kültüre sahip, sıradan bir millet olmadığımızın göstergesidir. Dili sıradan bir haberleşme aracı olarak görmediğimizin göstergesidir. Biz; dili, bir vatan, bir millet bilmişiz.
Yazarlarımız, şairlerimiz de Türkçe konusunda çok titiz değiller. Hâlbuki bir Fransız, bir İngiliz yazar ve şair namusu gibi sahip çıkar kullandığı dile.
Ülkemizde yabancı dil bilen insanlar elbette bir yere geliyor; ama bu yer, yöneten veya yönlendiren bir makam olmuyor. Dikkat edilirse, iyi dil bilen insanlarımız iyi yerlere gelebiliyorlar.
Türkçeyi bilmek, büyük sermayelerle süslenmek demektir. Türkçeyi iyi bilmek büyük adam olmak demektir. İngilizce, Arapça, Farsça veya başka dilleri de bilmek lâzım, ama önce kendi dilini bilmeli insan. Eğer kendi dilini iyi biliyorsa, bu dilleri öğrenmesi o kadar zor olmayacaktır. Dilimizi küçümsemeden ve güdükleştirmeden haysiyetini koruyarak öğrenmeli ve öğretmeliyiz.
Gürbüz Azak