Dil ve EdebiyatTürk Dili

Arı Türkçe Nedir?

Şair ve yazar Yavuz Bülent Bakiler Sovyetler zamanında Rusya’da yaptığı bir seyahat esnasında, uçakta karşılaştığı Canbul şehrinde yaşayan Ahıska Türk’ü Cuma ile aralarında geçen konuşmanın bir bölümünü aşağıda sunuyoruz:

– Bak dedim, biraz önce dildeki farklılıklardan bahsederken, “gırağıdan” diyordun! “gabağında” diyordun! “ayah geyimi”, “üst geyimi”, “çimerlik”, “bibi”, “emce”, “sümük”, diyordun! Gördün ki, söylediğim bu kelimelerin hepsini ben de biliyorum. Peki, şimdi ben sana bazı kelimeler soracağım, söyle bakalım: “gereksinim” nedir? “koşul” nedir? “olanak”, “imgesel”, “ussal”, “saptamak”, “içerik”, “devinim”, “koşuk” nedir_?

Gözleri iri iri açıldı. Burun kanatları kabardı. Ah, onun o şaşkın hâlini ve söylediklerini ömrüm oldukça unutamayacağım. Artan bir hayretle yüzüme bakarak sordu:

– Bunlar necedüüür?

– Bunlar Arı Türkçedir!

– Benim bildiğim ariler, vızzz vızzz diye ses çıharir. Bu sizin ariler ne biçim bir aridüüür? Diye tekrar sordu.

Birden katıla katıla gülmeye başladım. Gözlerimden yaşlar boşandı. Cuma anlatılmaz bir şaşkınlık içinde yüzüme bakıyor, neden güldüğümü bir türlü anlayamıyordu. Merakını gidermek için açıklamak zorunda kaldım:

– Hayır! Bu kelimeler arı vızıltısı değil “Arı Türkçe” yani “Öz Türkçe” kelimelerdir. Siz Canbul’da bu kelimeleri bilmiyor musunuz? Bu kelimelerle konuşmuyor musunuz?

Cuma kucaklanacak, öpülecek bir çocuk safiyeti içerisindeydi.

– Bu arı Türkçe, öz Türkçe dedügün kelimeleri hangi millet gullanuur?

– Bizim bir kısım okumuş yazmışlarımız kullanır!

– Yani onlar Türk midüüür?

– Evet Türk’tür!

Öfkelendi. Elini tersiyle, dizinin hizasından, başının üstüne kadar yarım bir daire çizdi:

– Bırah Allah’ın seversen Yağuz Ağa. Bu ne biçim Türkçedüür? Ben öz be öz Türk oğlu Türk olduğum hâlde, böyle kelimeleri heç duymuşluğum yoktur! Sen beni gandırıyersin!

Dışarıdaki yağmuru çoktan unutmuştum. Benim gülme krizlerime Cuma’nın yüksek sesle itirazlarına, birkaç sıra önümüzde oturan arkadaşlarım da başlarını çevirdiler. “Öz Türkçe” konusunda, Cuma’dan dinlediklerimi onlara da anlattım. Cuma; bir bana, bir onlara bakıyor, şaka yapıp yapmadığımı öğrenmeye çalışıyordu. Cuma, Stalin zamanında Ahıska’dan Canbul’a sürgün edilen bir Türk ailesine mensup. Kendi deyimiyle “Türk oğlu Türk”. 25 yıl çalıştıktan sonra emekliye ayrılan bir işçi. Canbul’da; Türk gibi yaşayan, Türk gibi düşünen, Türk gibi konuşan bir soydaşımız…

Sovyet Hava yolları uçağına bindiğimde, Türkistan’da Canbul diye bir şehir bulunduğunu orada Cuma gibi binlerce Türk’ün yaşadığını doğrusu bilmiyordum. Şimdi Canbul denilince, aklıma, içinde o rengârenk evler, ağaçlar, çiçekler ve yıldızlar bulunan pırıl pırıl cam küreler geliyor. Canbul’u, artık İstanbul kadar seviyorum. Canbul’u ve Cuma’yı unutmayacağım.

Benim dilimin konuşulduğu, benim kültürümün yaşadığı her yeri aziz vatanımdan bir parça gibi biliyorum. Ve beni sadece geçmiş nesillere değil sevgili Cuma’lara da bağlayan ve onun ifadesiyle “Bir türkü kadar güzel canlı Türkçeden koparmak isteyenleri, muhteşem Selimiye Camii’nin içinde, daha rahat dolaşabilmek için, kubbe sütunlarını yıkmaya çalışan insanlar”a benzetiyorum.

Selâm sana güzel Türçe!

Selâm sana Cuma kardeş!

Merhaba sevgili Canbul,

Sevgili Türkistan merhaba!…

Yavuz Bülent Bakiler

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 128