omünist ihtilali ile birlikte ülkemize giren Ruslarla ve birbirimizle sürergelen iç savaş, biz, Afganistanlı kadınların çok büyük üzüntü ve acılar çekmemize sebep oldu. Biz kadınlar savaş öncesinde hür bir şekilde Afganistan’da yaşıyorduk. İsteyen istediği şekilde giyinir ve kendini mutlu hissederdi.
Afganistan’daki etnik grupların bir arada yaşadığını herkes biliyor. Ne açığın kapalıya, ne de bir ırkın diğerinin canına kastedecek bir kini yoktu. Ülkemde sosyal barışın bozulmasıyla birlikte savaşın en acımasız, vahşi ve zalim hışmı, biz, Afganistan kadınlarını vurdu. Büyük çapta aynı dini, vatanı, ve hatta aynı köyü paylaşan farklı etnik grupların, birbirinden alamadıkları hınçlarını, acımasız ve zalim uygulamalarla düşman grubun kadınlarından çıkardılar.
Milyonlarca kadının bu vahşi mezalimden etkilendiğini, aşağılandığını, ağır işkence, taciz ve tahribe maruz kaldığını aslında sözle anlatmak mümkün değil. Ülkemde yaşayan Türk, Peştun, Tacik vs. etnik grupların kadını olarak savaşın acımasız ve vahşi yüzüyle hepimiz karşı karşıya kaldık. Belirttiğim gibi düşman askerlerinin taciz ve vahşetinden diğer yandan da cephede kaybettiğimiz eşlerimizin yürek yangılarıyla bir ömür boyu mücadele etmek zorundayız. Eş, baba ve akraba acısı büyük ama, ya filiz gibi gencecik evlatlarını ne uğruna yapıldığı bilinmeyen karambol bir savaşta kaybeden anaların acısını bir ömür yüreklerinde taşımanın ne kadar öldürücü olduğunu anlamalısınız. Sadece bu kadar mı? Tabii ki değil. Babasız kalan parmak kadar çocuklan doyurmak, giydirmek, temiz bir ahlakla eğiterek büyütmek, hastalanınca ilacın ve doktorun olmadığı yerde iyileştirmeye çalışmak, babasını sorduğunda ise cevap verememek…
Mesela ben doyasıya hizmet edemediğim, boynuna sarılamadığım biricik babamı ve iki amcamı 10 yaşımdayken kaybettim. Öyle ki katık bir tarafa, kuru ekmek bile bulmanın mümkün olmadığı çok olmuştur. Bu kadar çetin hayat şartlarına yaşlı ve hasta kadınlarının dayanması nasıl mümkün olsun? Zengin ülkelerdeki kadınların durumuna özenmiyorum. Ekonomik özgürlüğüne kavuşmasına rağmen ruhi tatminsizlik yaşayan, düzenli aile korunmasının dışına düşmüş, sermayenin estetik görünüşünü istismar etmiş bir kadın rolüne de talip değilim.
Evet! Yaşadığımız olayları bir nebze de olsa anlatmaya çalıştım. Ancak, Afganistan’da yaşayan biz Türk kadınlarının başka problemleri de var. Afganistan sınırlarında en verimli topraklarda yaşamış olmamız sebebiyle düşmanların şimşeklerini daha fazla üzerimize çekiyoruz. Daha güç şartlarla mücadele etmek zorundayız. En önemlisi de bu olumsuzluklarla beraber biz Afganistan Türk kadınlarının eğitimsizlikle, cehaletle ve sosyal imkansızlıklarla da boğuşmaktayız.
Kadınlığın farklı yükümlülüklerinde bile yürek yakan imkânsızlıklarla kıvranıyoruz. Doğumların tamamına yakını hiçbir sağlık uzmanının desteği olmadan, evlerde çok ilkel yöntemlerle yapılıyor. Kan kaybından ya anne, ya da çocuk ölüyor. Açlıktan dolayı ömür boyu acısı çekilen hastalıklara yakalanıyorlar. Hangisini anlatayım ki. Kadınsınız işte, bütün dertler, tasalar, üzüntüler sizi buluyor.
Biz Afganistan Türk kadınları eğitim kültür, sosyal hayat bakımından önemli mesafe katletmiş Türkiye’deki soydaş kadınların tecrübelerinden yararlanmak istiyoruz. Öz değerleriyle bütünleşmiş doktor, hemşire, psikolog, pedagog, öğretmen, aile uzmanı ve bunun gibi birçok farklı meslekteki Türk kadınının, ülkemizde ağır şartlarla mücadele eden Afganistan Türk kadınlarına destek olmasını, onlarla ilişki kurmalarını can-ı gönülden diliyorum. Bunun gelecekte münasebetlerimize de katkı yapacağı düşüncesindeyim. Dünyadaki hemcinslerimin bizim yaşadığımız felaketlere uğramamasını dileyerek bu çığlığa kulak verilmesini istiyorum.
Necibe Mahdum