Yazarlar ve Eserleri Yasaklandı
S
ovyetler Birliği’nde kişiye tapma döneminin getirdiği baskının dönemin bütün sosyal ve siyasi şartlarını belirlediği bilinmektedir. Bilhassa Kazakistan’da bu dönem bütün yönleri ile hissedilmiştir. O dönemde gerçekleri söylemek ve açıklamak mümkün değildi. Basın, yayım döneminde yürütülen halk üzerinde sömürge zihniyetini yerleştirilmek maksadıyla yapılan misyonerlik faaliyetleri idi.
Bu mesele karışık ve görünmeyen yönleri olan bir konudur. Başlangıçta Kazak şair, yazar ve araştırmacılarının eserlerinde bu konulara açık olarak temas etmiştir. Fakat bu durum, 1930’lu yıllardan başlayarak, Stalin döneminde sert bir şekilde cezalandırıldı.
Bu konularda açıkça yazan dönemin şairlerinin, yazarlarının isimlerini anmak bile yasaklanmıştı. Bu cümleden olmak üzere Alihan Bökeyhan, Ahmet Baytursun, Miryakup Dulat, Mağcan Cumabay, Köşke Kemenger, S.İsfendiyar, Yusufbek Aymaut’u sayabiliriz. Bunun dışında Dulat, Murat, Şortanbay’ın eserleri ise kısmen yasaklanmıştı. Onlardan sonraki dönemlerde bunların isimlerinden dahi söz edilmedi. Bunları hatırlamak, bunlardan bahsetmek yasaktı. Ancak yarım yamalak şekilde meselelerden dolaylı olarak bahsetmek durumu ise nadir olarak gözlenebilen bir vaka idi.
Bunların arasında Muhtar Auezov’un “Abay Yolu” büyük romanı, Şerhan Murtaza’nın “Kızıl Cebe” (Kızıl ok), Simaşko’nun “Konırau” (Zil), Caysanbek Moldağalıev’ın “Taza Bulak” (Temiz Pınar) romanları da dolaylı olarak bu konulardan bahseden eserler grubuna dahil edebiliriz. Daha sonra bu gruba Galım Ahmedov’un “Eski Dosttar” (Eski Dostlar) adlı hikâye ve hatıratı da eklendi.
Coğrafi Yer İsimleri Değiştirildi
Sömürge altına alınmış Kazak topraklarındaki coğrafî yer isimlerini değiştirme siyasetinin Çarın temsilcileri tarafından çeşitli hileli yöntemler kullanarak yürütülmüş olduğu şu icraatlarından da anlaşılmaktadır:
1- Sömürge altına alınmış bölgelerde Romanov hanedanlığındaki Çarların, knezlerin, askerî komutanların, general valilerin ve Çar hizmetinde olan diğer ünlü kişilerin isimlerinin verilmesi,
2- Sömürgeci hükümetin güvenilir ideolojik dayanağı olan Ortodoks dininin liderleri, ünlü misyonerlerin, çeşitli din adamlarının, hatta dinî bayramların ve kiliselerin isimlerinin verilmesi,
3- Büyük şehirlerdeki yer isimlerini sömürge altına alınan yeni ülkede tekrar verme vasıtasıyla milli ruhun halka sindire sindire verilmesi şeklinde uygulanmıştır.
4- Sömürge altına alınmış geniş Kazak bozkırlarında coğrafi mekânlara verecek yeni Rusça isimler bulamadıklarında, o bölgenin Kazakça olan ismini Rusça’ya çeviriyorlardı. Bu yöntemle sömürgecilik ruhu yavaş yavaş yerleşmiş oluyordu. Meselâ, “Aksu”(Belovod), “Balıkçı” (Rıbaçıye), “Şortandı” (Şuçye), “Kökşetav” (Sinegorye), “Bestau” (Pyatigorsk).
5- Bilhassa Romanov hanedanlığındaki Çar ve prenslerin isimlerinin önüne yeni anlamına gelen novo kelimesini eklenerek isim oluşturma geleneği de oldukça yaygındı. Örnek olarak Novo–Alekseyevka, Novo-Nikolayevka, Novo-Mihailovka, Novo-Romanovka şehirlerini verebiliriz.
Orta Asya halklarının hepsi Rusya Çarlığının hâkimiyeti altında girdikten sonra, idare sistemlerindeki farklılıkların bütünü Rusya yönetim sistemine göre değiştirilmeye başlanmıştır. Kazakların tabi olduğu boy sistemine dayanan idare şekli değiştirilerek bir Kazak köyünün büyüklüğünden fazla olmayan (nüfus açısından) fakat belirli bir arazi parçasına dayanan ve birkaç aşamalı seçim sistemi getiren yeni bir idari sistemine geçilmesi ele alındı.
Buradaki siyasi amaç Kazak halkının boy teşkilatına dayanan milli idare sistemini yok edip, iç ve dış idarenin sömürgecilerin elinde toplanması esasına dayanıyordu. Hatta asimile politikaları kanuni düzenlemelere konu edilmiştir. 1719 yılı Senato’da, gayrı Rus halkları Hıristiyanlaştırma meselesi gündeme geldi. 1728 yılında Senato’da İdil boyunda yaşayan halkları Hıristiyanlaştırmak için özel bir kanun çıkarıldı. O dönemde Rus Çarlığının hâkimiyeti altına alınacak yeni gayrı Rus halklara karşı da aynı politikaların izleneceği aşikârdı.
Alfabe Değiştirildi
Milli şuur üzerinde oynanan en önemli oyun dinin ifade şekli olan alfabe üzerinde idi. Kazak halkının Hıristiyanlaştırılması ve Ruslaştırılması meselesinde bu bölgedeki bütün halkları manevi yönden birbirine bağlayan Arap alfabesi yerine Rus alfabesinin kullanılması misyonerlerin öncelikli hedefi olarak belirlenmişti.
Kazan’daki Dinî Akademi de bu amaçla açılmıştı. Bu amaçla İdil boyundaki halkları Hıristiyanlaştırmayı hedefleyen kurum Novokreşenskaya Kontora idi. Türkistan’da ise bu amaçla kurulan kurum “Obrusitel’naya Palata” (Ruslaştırma dairesi) idi. Bu misyonerlik siyasetinin gerçekleştirilmesi görevi kutsal Sinod’un sorumluluğunda olsa da, Sinod bu işi ilmi yöntemlerle uygulanması için Rus misyoner ilim adamlarına verdi.
Bunlar Türk dilli halkların bin yıldan fazla bir zamandır sahip oldukları İslam dini ile Arap alfabesini Ortodoks dini ve Rus alfabesiyle değiştirmeyi, en önemli siyasî maksat olarak kabul ettiler. Eğer bu amaç gerçekleştirilirse Türkistan ülkesindeki halkları tarihlerinden, dillerinden, örf-adetlerinden, millî şuurlarından kopararak tarihî hafızalarının silmenin ve böylece ebedi olarak manevi kölelik altında tutabilmenin mümkün olabileceği düşüncesinde idiler.
Rus alfabesine geçiş döneminde ise, yani halkın kaymak tabakası diyebileceğimiz yakın tarihi bilen aydın sınıfın 1930-1937 yılları arasında yok edilmesinden sonra, yeni harf işaretlerini kullanıma sokmak isteyenler için uygun şartlar oluştu.
Lâtin alfabesinde tek harfle gösterilen Türk dillerindeki bazı seslerin, Rus alfabesine geçildikten sonra bir birine benzemeyen farklı ve birden fazla harfle ifade edilmesinde art niyet olduğunu biliyoruz. Çünkü öncelikli olarak konuşma dilinde bir birini iyi anlayıp algılayan Türk dilli halkların, Kiril alfabesine geçtikten sonra bütün Türk dilli halklara has ortak seslerin farklı harflerle verilmesinin neticesinde birbirlerini okuyup anlamayacak hale gelmişlerdi. Dolayısıyla onlar, kitaplar kendi şivelerine tercüme edilmedikçe birbirlerini okuyup anlayamayacak hale geldiler. Böylece Sovyetler Birliği bünyesinde bulunan Baltık Cumhuriyetleri, Ermenistan ve Gürcistan dışındaki bütün halkların hepsi yeni alfabeye geçmiş oldu.
Letonya, Estonya, Litvanya, Ermenistan ve Gürcistan Cumhuriyetlerinin Hıristiyan dinine mensup olmaları ve alfabelerinin çok eski dönemlere dayanmakta olması onların alfabe değişikliğine maruz kalmamalarının bahanesi olarak ileri sürüldü.
Alfabeleri değiştirilen yaklaşık 50 halkın büyük çoğunluğu Türk ve Moğol kökenli halklardan oluşuyordu. Gelecekte bu halkların Slav kökenli halklara rakip olabileceği düşünülmüştü. Çin Halk Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği’nin kendi idarelerinde yaşayan diğer halkların alfabelerini değiştirme politikalarını karşılaştırdığımızda bu politikaların arka planınındaki niyetlerin benzerliği dikkat çekmektedir.