hmed Cadet Paşa’nın, bugün maalesef tamamı neşredilmemiş olan ve 21 defter tutan el yazması «Tezâkir-i Cevdet»’inde yakın tarihimize ışık tutan çok önemli bahisler vardır. Türk Tarih Kurumu, bu çok değerli müşahedelerin mühim bir kısmını (40 tezkireden 39’unu) neşretmiş, henüz tamamlayamamıştır.
Tezâkir-i Cevdet’ten aşağıda vereceğimiz örnekler, orijinal el yazması nüshadan, Paşa’nın, çok önemli rol oynadığı Bosna-Hersek lslahatına ait intibaalarından yer yer sadeleştirerek alınmıştır.
Vesikalar Nasıl Ele Geçti?
Cevdet Paşa’nın kitapları ve bu arada Tezâkir-i Cevdet külliyatı, kızı Fatma Aliye Hanım’ın, vefatından sonra Sahaflar Çarşısı’nda satılığa çıkarılmıştır. Tanınmış sahhaf Nizameddin Aktuç, bu belgelerin değerini ilk defa keşfetmiş ve hemen İstanbul şehir ve İnkilap Müze ve Kütüphanesi’ni haberdar etmiş, böylece bu değerli eserin satın alınmasını sağlamıştır.
Ahmet Cevdet Paşa tezkirede diyor ki:
Saraybosna Bir Ticaret Merkezi; Ancak Buradaki Ticaret Mahkemesi’nin Hasılatı Çok Az
Bosna’ya iki taraftan ticari mal naklolunurdu. şöyle ki: İstanbul’dan, Selanik ve Yenipazar yolu ile ve Avusturya – Macaristan’dan Svornik yoluyla yine Saraybosna’ya mal götürülürdü. Bu mallardan yol üzerinde vilayet ve kazaların hisseleri ayrılmaz, onlar da, sair vilayet ve kazalar gibi ticari mallarını Saraybosna’dan alırdı. Bu yüzden Saraybosna ticaret merkeziydi. Saraybosna eyaleti, Bosna, Travnik, Biatseh, Banyaluka ve Svornik sancaklarından müteşekkil olup, Hersek Sancagı dahi, bu eyalete bağlı idi.
Halbuki ticaret mahkemesinin hasılatı mahkeme kâtibinin maaşına bile kafi gelmiyordu. Maaşların açık kalması yüzünden mahkeme reisliğinden tarafıma şikayet olundu. Bu şikayet hayretime mucip oldu. Hemen ticaret mahkemesine giderek defterleri tetkik etim. Hiç bir ay 350 kuruştan fazla hasılat olmamış. Bu miktar dahi nadiren 350 kurusa yükselmiş. Hasılatın ekseri 150-200 kuruştan ibaret olduğunu hayret ve taaccüple gördüm.
Mahkemeye Müracaat Eden Tüccar Yok
Tahkikat neticesinde de yerli tacirlerin mahkemeye müracaat etmedikleri anlaşıldı. Bunun üzerine artık Bosna ticaretinin ne yolda cereyan edegeldiğini ögrenmek lazım geldi. Teftişlerim neticesinde anlaşıldı ki, gerek İstanbul ve gerek Avrupa emtia ve eşyasını getirenler, ancak Saraybosna tüccarı olup, civar vilayet ve kazalar tacirleri Saraybosna’ya gelerek mağazalardan alıp memkeketlerine naklediyorlar.
Mesela vilayet tüccarlarından biri Saraybosna’ya gelip bir tacirin mağazasına müracaat eder. Kendisine lazım olan malları tespit eder. Bütün bu malları mağaza kâtibi sırasıyle bir pusulaya yazar ve hizalarına da fiyatlarını kaydeder. Bir yandan da denkler bağlanır, malların hepsi, kâtibin tanzim ettiği pusula ile tacire verilir. O da bedelini ödemeden alıp gider. Arasıra, Saraybosna tüccarı tarafından çıkarılan tahsildara, taksitini verir ve verdiği paralara mukabil de birer ilmuhaber alır.
Senet Yok, Şahit Yok
Velhasıl civar vilayet ve kaza tacirleri Saraybosna’dan üçer, beşer bin kuruşluk mal alıp pusulasıyla beraber memleketlerine götürürler ve bu muamele esnasında ne senete, ne de şahide lüzum gürülür. Şayet malı alanlar borçlarını inkâr etseler, elde senet olmadığı için mal satan hiç bir hak iddia edecek durumda değildir. Halbuki ticaret mahkemeleri senetler ve şahitler üzerine hüküm verirler. Böyle koskoca bir eyaletin ticari muamelesi senetsiz, şahitsiz nasıl dönüyor? Bu ciheti çok merak ettim. Saraybosna tüccarından Mehmed Ağa isminde bir zat vardı. Onu çağırdım. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
– Veresiye vermiş olduğun mallardan dolayı ne kadar alacağın var?
– On bin keseden ziyade.
– Elinde senedin, şahidin var mı?
– Hayır, adet olmamış.
– Ya, müşterilerden biri borcunu inkâr edecek olursa ne yaparsın?
– Bu kadar malı denklerle mağazadan kaldırıp pusulasıyla beraber götürdü. Nasıl inkâr edebilir?
– Ya, bunlardan biri vefat ederse paranız batmaz mı?
– Vefat ederse, bizim pusulamız terekesinde çıkar ve varisleri borcunu öder.
Hakikaten, Saraybosna tüccarıyle alış-verişi olanlardan biri vefat ederse, terekesinde çıkan pusula ve ilmühaberler derhal Saraybosna’ya gönderilip borcu ödenir. Şayet yetimi varsa, tüccarın alacağı ödenmedikçe hakim, terekesini takrir ettirmezmiş. Bunca senedir Saraybosna tüccarından kimsenin alacağı inkâr olunmamış.
Faiz de Yok
Birara Bosna Sancağı çiftliklerinden 42 vekil çağırtarak, ağaların çiftliklerinden aldıkları arazi ücretinin memleketçe mutad olan nisbetinin ne olduğunu anlamak için evvela Müslümanlar’a sordum:
– Bosna’da akçanın kesesine kaç kuruş faiz alıyorsunuz?
– Haşa, biz faiz almayız, böyle haram para yemeyiz.
Sonra Hırıstiyanlar’a aynı suali sordum. şöyle cevap verdiler:
– Faiz almak Yahudiler’e mahsustur. O da yeni çıktı. Biz, İslam ve Hıristiyan birbirimize odünç para veririz; faiz almayiz. Senet alıp vermek dahi adetimiz değildir.
“Bu makaleden anlaşılacağı üzere yüz yıl kadar önce önemli bir Osmanlı eyaleti olan Saraybosna’da Ticaret Mahkemesi’ne kimse kimseyi şikayet etmiyor, dava açılmıyor, harç yatırılmıyor. Bu yüzden de mahkeme personelinin maaşları dahi ödenemiyormuş. Ya bugünkü Ticaret Mahkemelerimiz dava bakımından ne durumda!…” Editör
Kaynak: Ahmet Cevdet Paşa’nın “ Tezâkir” inden Sayfalar: Boşnaklar
Hayat Tarih Mecmuası
S.B