A
hıska, 9 Ağustos 1578 Çıldır zaferi ile Osmanlıların eline geçti. Serdar Lala Mustafa Paşa’nın emri ile “Tahrir” ( köy ve arazilerin sayımı) yaptırılarak, 1578’de kurulan Çıldır eyaletinin ( Beylerbeyliği) merkezi yapıldı.
1828 yazında Ruslar’ın eline düşünceye kadar tam 250 yıl boyunca bu serhat şehrimizin 21 sancağı (ilçe) vardı. Bugün bu sancaklardan 11’i Türkiye’de 9’u Gürcistan’dadır.
Hiçbir düşman işgali görmemesi, işlek ticareti, silah ( kama, kılıç, tüfek) bakır, dokuma (şal-bez) işçiliği ile gelişmiş eyalet merkezi idi. 1828’de 50 bin Türk nüfusu vardı.
Ahıska Türkleri tarihte iki büyük facia ile karşılaştı.
Birincisi: 1828’de Çarlık Rusya’sı Ahıska’yı işgal ederek şehri yıktı, yaktı, harabeye çevirdi.
İkincisi ise: 1944’de yaşandı. Bu defada Sovyet Rusya bütün Ahıska’nın Müslüman Türk halkını Orta Asya bozkırlarına sürdü. Binlerce Ahıska’lı açlık, hastalık ve soğuktan yollarda ve gittikleri yerlerde öldü.
Aşağıda bu felaketlerden 1828 Çarlık Rusyası’nın işgalinden bahsedeceğiz:
Osmanlı devleti 1826’da Yeniçeri ordusunu kaldırmış ve yeni talimli askerini henüz çoğaltmamıştı. 1827’de Navarin feleketiyle donanması yanmış bulunduğundan zayıf bir halde idi ve Yunan-Mora isyanı ile meşguldü. Böyle bir zamanda 26 Nisan 1828’de Ruslar Osmanlı Devleti’ne karşı harp ilan etti.
Ruslar 7 Temmuz 1828’de Kars’ı ilk defa işgal edip, yakıp, yıktı. Şehrin nüfusu 60 binden 12 bine düştü. Bundan sonra Moskof orduları Ahılkelek ve Ahıska üzerine yürüdü. 5 Ağustos 1828 günü yerli halkın büyük bir cesaretle savunduğu Ahılkelek kalesi toplarla düşürüldü.
Zalim Bir General
1827 Mart ayında Rusların kendi ifadesiyle, “ eğer elinden gelse, ayağının altında ot bitmesine bile izin vermeyecek derecede bir zalim” olan Paskeviç Kafkasya’ya başkumandan olarak tayin edildi.
Bugün dahi Türk halkı tarafından lanetle anılan vahşet timsali General Paskeviç 17 Ağustos 1828 de ordusuyla Ahıska önlerine gelip, mevzi aldı. Kısa bir zaman sonra da aniden taarruza başlayan Ruslar, önce şiddetli bir top ateşi müteakiben kılıçlarla yapılan çatışmalardan sonra Türk mevzilerini ellerine geçirmeye başladılar.
Bu sıra Türkler, Rusların teslimiyet fikrine karşı din ve namus uğrunda ölmeyi tercih ettiklerini cevaben bildirdiler.
Ahıska halkından 10 bin kişilik cengaver ve yiğit gönüllüler Türk askerinin yanında savaşıyordu. Esasen şehir halkı eskiden beri sürüp gelen Ahıska’nın istilâsının mümkün olmadığına dair kesin bir kanaate sahipti. Öyle ki bu kanaatlerini, “ siz gök yüzündeki ayı Ahıska’nın Ahmediye Camisi’ndeki hilalden çok daha kolaylıkla sökebilirsiniz!” sözleriyle ifade ediyorlardı.
Gece karanlığı çökünce Ruslar tarafından şehirde yangın çıkartıldı. Bizzat başkumandan Paskeviç yangın alevlerinin mümkün olduğu kadar etrafa yayılması için gayret gösterilmesini emrediyordu. Bu yakma neticesinde şehir alevler içinde kaldı. Her sokakta ve her hanede mücadele bütün şiddetiyle devam ediyordu. Zamanla kale müdaafileri ve halkta mukavemet gücü kalmadı.
Rus Genareli Karopatkin bu muharebeyle ilgili şunları yazıyordu:
“ Türk kadınları ellerinde kılıç bulunduğu halde, Ruslar üzerine aslanlar gibi hücum ederek muharebede sebat gösteriyorlardı. Çaresiz kalan kadın mücahidler yine Ruslara teslim olmayı kabul etmeyip, esaret felaketine maruz kalmaktansa kendilerini diri diri yangın alevleri içine atıyorlardı. Alevlere gömülüp cesetlerini küle, ruhlarını Cenab-ı Hak’ka teslim ediyorlardı.”
28 Ağustos 1828 günü kuşluk vakti koca Ahıska, küllerle kaplı ve üzerinde dumanlar tüten bir harabe olarak Moskoflar eline düştü.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa 1926 yılında basılan kitabında diyorki:
“ İnsanlık tarihinde emsali görülmedik aslanca müdaafada bulunan Ahıska mücahidleri ve mücahideleri, gazi ve gaziyeleri adına münasip bir yerde muhteşem ve muazzam bir abide dikilmelidir.”
Ahmediye Camii
Ahıska-Atabeklerinden Hacı Ahmet Paşa, Çıldır Beylerbeyi iken, Ahıskalı ustalara, İstanbul Selâtin Camileri örneğinde çok güzel Medrese, Çeşme ile Ahmediye adlı bir ulu cami yaptırdı. 1750 yılında biten Ahmediye Külliyesi’nin küçük bir örneğini de yine Ahıskalı ustalar, Atabekli Küçük İshak Paşa’nın sancak beyi olduğu Doğubeyazıt kalesinde 1785’te yapmıştır. Her ikisi de Türk mimarlık şaheserleridir.
1828 Ahıska Felâketi’nin sonra Ruslar, Ahmediye’nin ak minaresini sökerek kiliseye çevirdiler.
1944’de Ahıska Türkleri’nin sürgününden sonra Gürcüler de camiyi müzeye çevirdiler.
Kaynak: – Türk Kültürü Dergisi Sayı -126
– Yusuf Zeyrek Ahıska’nın Şanlı Tarihi Huzurunda
Aşağıdaki ağıt, bu caminin kiliseye çevrilmesi sonucu söylenmiştir.
Hicretten yapılmış cismin, Tiflis’ten gelmiştir hasmın Belirsiz olmuştur ismin, Ağlasan a Güzel – Cami
Kerpiçlerin pek beyazı, Duadan unutma bizi, Senden çevirdiler yüzü, Ağlasan a Güzel – Cami..
Dahi okunmaz Ezanı, Cemaat ister izini Nida etmiyor müezzini, Ağlasan a Güzel – Cami..
Camimiz kalıyor burada, Gittikçe düşeriz derde, Aramıza geçti perde, Ağlasan a Güzel – Cami..
|
Cumamız kılınmaz, durdu; Terk ederiz yeri, yurdu, Anınçün çekeriz derdi, Ağlasan a Güzel – Cami..
Cemaat çekeriz âhı, Urus’a kalmışsın, sahi! Okunmadı Hutben dahi, Ağlasan a Güzel – Cami..
Biz gideriz döne döne, Haçperestler dolar sana, Cümle Kafir olur mahkûr, Umut kesme Güzel Cami,
Mehdi-Resul eder zuhur, Sevinirsin bir gün olur, Bizden küsme Güzel – Cami!.. Bizden küsme Güzel – Cami!
|