S
araybosna’sı, Konjiç’i, Mostar’ı ve diğer bütün yerleriyle Bosna Hersek, muhteşem güzelliklerle dolu bir ülke: Tabiatı, tarihi eserleri, sizi kendileri gibi kabul eden insanları ve tabii ki yeme-içme konusuna düşkün olanlar açısından mutfağı ile…
Aliya İzzetbegoviç’in vefatının 10. Yıldönümü vesilesiyle Bağcılar Belediyesi öncülüğünde düzenlenen Uluslar arası sempozyumda sunulan bildirilerde de vurgulandığı gibi; Bosna-Hersek, bütün bu güzelliklerin yanında, yakın dönemde maruz kaldığı, tarihte benzeri çok az yaşanmış bir vahşetin acı hatıralarıyla da dolu.
Bosna-Hersek coğrafyasının değişik yörelerinde yaşanan ve çeşitli sebeplerle çoğu anlatıl(a)mamış olayların zamanla kayda geçmesi yanında, birbiri ardına bulunan toplu mezarlar, durumun farkında olanlar için artık alışılmış bir hüzün kaynağı.
Eğer teselli sayılabilecekse, tek teselli ise; kayda geçen onlarca, yüzlerce ve binlerce olaydan çok azının, adeta yok sayılabilecek kadarının Boşnaklarla ilgili olması… Bulunan yenileriyle beraber, bütün toplu mezarların Boşnak Müslümanlara ait olması, bunun en güzel izahı…
Bunun böyle olmasının en önemli sebeplerinden birisi, Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in liderlik özellikleri idi. Merhum Aliya’nın, ‘maruz kaldıkları davranışların benzerini Sırp ve Hırvatlara karşı uygulama’ teklifinde bulunan Boşnak savaşçılara: “Hayır! Biz Müslümanız, bu sebeple onlar gibi davranamayız” mealinde cevap verdiği ve aykırı davranışlarda bulunanlar kim olurlarsa olsunlar en sert şekilde cezalandırdığı bilinmektedir.
Ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşanmış, değil şahit olunması; sadece dinlenilmesi bile can yakmaya yetebilen vahşet olaylarının belki de en çok bilineni olan Srebrenitsa Katliamı’nı bile gölgede bırakabilecek şeyler yaşandığı anlaşılan Bosna ile alakalı şunu aktarmak yetebilir: Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk’ün anlattığına göre,Drina nehri kenarında yaşayan Boşnaklar, tabir caizse Drina’ya küsmüş durumda: Drina’da artık yüzmüyor, suyunu içmiyor ve balıklarını da yemiyorlarmış…
1992-1995 arasında Drina Nehri, zamam zaman katledilen binlerce kardeşlerinin başları vücutlarından ayrılmış cesetleri ile dolu olarak akmış çünkü… Nehrin çeşitli yerlerinde ve Drina üzerindeki barajlarda halen kemikler bulunuyormuş…
Sempozyumun tanıklıklar bölümünde anlatıldığında, dinleyenleri bile ciddi şekilde etkileyen bir vahşete maruz kalmanın yanında; varlıklarının neye yaradığı halen tartışılan birtakım uluslar arası kuruluşlar ve bazı ülkeler kanalıyla tabi tutuldukları muameleler de, Boşnak Müslümanların durumunu iyice zorlaştırıyor, anlaşıldığı kadarıyla.
Avrupa’nın göbeğinde, sadece Müslüman oldukları için yok edilmeye çalışırlarken, tam da dünyayı şaşırtan bir atakla saldırganları köşeye sıkıştırmaya başladıklarında mecbur bırakıldıkları ve kimileri açısından Bosna-Hersek’in var oluş belgesi zannedilen Dayton Anlaşması, Bosnalılar için ciddi bir sıkıntı sebebi.
Zaten yapısı itibariyle anlaşılması güç bir sistem öngören Dayton, İlgili tarafların alabildiğine tarafgir ve çifte standartlı davranışları, bütün Bosna-Hersek’te ama özellikle de Sırp ve Hırvatların yoğun oldukları bölgelerde yaşayan Boşnaklar açısından, hayatı dayanılmaz hale getiriyor.
Sırpların yoğun olduğu bölgelerdeki Boşnak öğrencilerin, okullarına gelip giderken ve okullarda karşılaştıkları muameleler, konunun belki en hafif ama en acil tarafı. Şu günlerde Saraybosna’da, bu sıkıntıları yaşayanların ailelerinin gösteri amacıyla kurdukları bir çadır mevcut. Problemlerin halli için yapılan girişimler ise, anlaşılması ve özellikle de anlatılması son derecede güç olan Dayton Anlaşması gereği oluşturulmuş bürokrasinin sağır duvarları arasında halledilmeyi bekliyor.
Bosna-Hersek bizim için önemli… Ama biz yani Türkiye insanı ve özellikle de Devlet ve Hükümetimiz, Müslüman Boşnaklar için çok daha fazla bir öneme sahip. Onları anlayabilen ve aleyhlerine döndürülen ağır çarklar arasında onlara -tıpkı Saraybosna Tüneli gibi- bir nefes alma imkanı sağlayabilen, sadece Türkiye çünkü…
Konuştuğumuz birçok Saraybosnalı’nın, Gezi Parkı olayları sırasında ciddi tedirginlik yaşadıklarını söylemeleri, belki daha çok bu durumla alakalı…
Son olarak Drina Nehri kıyılarında yaşamakta olan Boşnak Müslümanların Hasan Öztürk’e söylediklerini aktaralım: “Lütfen buralara gelip gitmeye devam edin; bir şey yapmanıza gerek yok, sadece varlığınızı hissetmek bile bize yetiyor!.. “
Ve hatırlatalım: Bosna-Hersek hakikaten muhteşem bir ülke, yani gitmeye değer…
Ekrem Kızıltaş