Kafkasya - KırımMakaleler

Ey Bahtsız Kırım

K

ırım’ın bahtsızlığı güzelliğinden ve stratejik konumundan ileri
geliyor. Ukrayna 1991 yılı sonlarında bağımsız bir devlet haline geldi. Kırım
da bu devlet sınırları içinde özerk bir cumhuriyet olarak konumlandı.

18 Mayıs 1944 tarihinde Stalin tarafından uygulanan vahşi sürgünle
topraklarından koparılan Kırım Türkleri, bu yeni oluşumu fırsat bilerek, ana
yurtlarına dönmeye başladılar. Elbette büyük bir karşı koyma ile karşılaştılar.
Kendilerine yer verilmedi. Kurmaya çalıştıkları barakalar defalarca yıkıldı. Saldırılara
uğradılar. Yaralandılar, dövüldüler, horlandılar. Yurdun asıl ve tarihî sahipleri
öz yurtlarında sığıntı muamelesi gördüler.

Kırım’a dönen ve yerleşmeye çalışan Tatar Türkleri büyük bir sabır ve
metanet örneği vererek her türlü sıkıntıya sabırla göğüs gerdiler. Kararlılıklarını
asla bozmadılar ve en mühimi de asla şiddete şiddetle karşılık vermediler. Onların
bu tavırlarının arka planında, 1774 tarihinden itibaren çektikleri çilelerin
verdiği ıstıraplı olgunluğun yanında, son elli yılda dünyanın yetiştirdiği en
müdebbir ve ileri görüşlü lider olan Mustafa Cemil Kırımoğlu’nun maharetli
liderliği de vardı.

Mustafa Cemil Kırımoğlu halkını asla şiddete bulaştırmadan, demokratik
yollardan eski yurtlarında kök salmaya teşvik etti ve bunu büyük ölçüde
başardı. Şimdi Kırım dışında Özbekistan’da yaşayan belki 150-200 bin Kırım Türk’ü
daha vardır. Keşke onlar da yurtlarına dönebilmiş ve yerleşebilmiş olsalardı.

Ukrayna’daki son olaylar ve Kırım’da 16 Mart 2014’te yapılan referandum
sonuçları Kırım’da 16 Mart 2014’te yapılan referandum sonuçları Kırım’da yeni
bir belirsizliğin başlangıcı oldu. Bu belirsizlik en çok Kırım Türklerini endişeye
sevk etti. Ufukta kara bulutlar dolaşmaya başladı. Elbette bu belirsiz ortamda
en önemli görev yine Türkiye Cumhuriyetine düşüyor.

Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı olarak kalması Kırım Türkleri için en iyi yol
olarak görünüyor. Zira Türkiye ile Ukrayna arasında “Kırım Türklerinin Türkiye’nin kültürel azınlığı olarak tanındığı” bir
anlaşmadan söz ediliyor. Bu, kültürel haklar konusunda alınmış önemli bir
mesafenin bulunduğunu gösteriyor. Kırım’ın Ukrayna’da kalması, Türkiye’nin ve
Kırım Türklerinin işlerini çok kolaylaştırır. Ancak bunun gerçekleşmesi
herhalde, o kadar kolay olmayacak. Avrupa Birliği ve ABD, belki de Kırım’ı Rusya’ya
vererek Ukrayna’nın geri kalan kısmını kurtarmayı deneyeceklerdir. Avrupa’nın
Rus doğalgazına olan ihtiyacı, böyle bir çözümü tercih sebebi yapabilir.

Burada durumu en zor olan ülke Türkiye gibi görünüyor. Ülkemizin hem
Avrupa hem de Rusya ile vazgeçilmez ilişkileri var. Bir yanda da Kırım
Türklerine ve diğer akraba topluluklara karşı tarihî sorumluluğu duruyor. Rusya
doğalgazının bir bölümü Mavi Akım Hattı ile Türkiye’ye gelmekte ve alternatif
boru hatları ile bunun üçüncü ülkelere de ulaştırılması planlanmaktadır.

Bu durum Türkiye’ye bir çözüm kapısı aralamakta yardımcı olabilir. Türkiye
daha önce Ukrayna ile yaptığı anlaşmada yer alan “Kırım’daki Tatar Türkleri Türkiye’nin kültürel azınlığıdır” şeklindeki
ilkeyi Rusya için de geçerli kılabilirse, Kırım Türkleri nispeten rahat bir
nefes alabilir, almalıdır.

Türkiye problemi suhuletle çözümü yönünde Kırım’ın Ukrayna’da kalması
için bütün girişimlerde bulunmalı, ancak Rusya seçeneğini hiçbir zaman göz ardı
etmemelidir. Aksi halde bir oldubittiye hazırlıksız yakalanabilir. Komşularımızda
yıllardır cereyan eden olay ve değişmeler, dışişlerimize bu tecrübeyi
kazandırmış olmalıdır.

Kırım bir barış ve kültür renkliliği adası olarak kalabilse idi, ne
güzel olurdu. Sonradan oraya yerleştirilen unsurlar da bir şekilde yarımadaya
bağlandılar. Ama hiç olmazsa oranın tarihî halkını, yani Kırım Türklerini
aralarına almalı ve onların kültürel zenginliklerinin bu yeşil adanın dekoruna
katılmasını sağlamalıdırlar.

Kırım’daki 300 bin Türk nüfusu kimse için tehlike veya avantaj teşkil
etmez. Onlar kendi kültürlerine göre yaşamayı, kendi dillerini öğretmeyi, kendi
edebiyat ve sanat dünyalarını kurmayı ve o âlemde mutlu olmayı hayal ederler. Ve
bu hayal en tabi, en sade, en basit insanlık hakkıdır.

Cengiz Dağcı’nın “Onlar da
İnsandı”
derken kastettiği budur. “O
Topraklar bizimdi”
derken, niçin topyekûn bir sürgünün, bu kendi halinde
bağlarında bahçelerinde çalışan insanlara reva görüldüğünü sorguluyordu. Zira onlar
koca Sovyet İmparatorluğunu yıkacak bir güç taşımıyorlardı. Sadece kendi
topraklarında insanca yaşamak istiyorlardı.

Bütün ömrü boyunca yazdığı eserlerinde bu fikri döne döne işleyen
Cengiz Dağcı, Yahya Kemal’in “Cihan
vatandan ibarettir itikadımca”
dediği gibi, Kırım Türklerine Kırım’dan
ibaret bir dünyanın çok görülmemesi gerektiğini tekrarlıyordu. 

İsa Kocakaplan

Kaynak

İlgili Gönderiler

1 / 242