elçuklu sultânı Sultan Mesûd’un oğlu Sultan-ı Saîd Kılıç Arslan, gençlik ve olgunluk çağlarını büyük hizmetlerle geçirip, yaşlılık dönemine ulaştığı ve kendinde zayıflık alâmetleri müşahede ettiği zaman, on bir evlâdından yaşça en küçüğü olan Gıyaseddîn Keyhüsrev, yaşı küçük olmakla beraber babasına yakınlığı ve hizmeti en çok geçen evlâdı idi. Sultan, oğlunu yanına oturtup, şu nasihati ve vasiyetini söyledi:
“Kıymetli yavrum!
Artık ben bu fânî âlemden göçmek üzereyim ve âhiret azığı, kazancı olacak şeyleri hazırlamakla meşgulüm. Sen ise sultanlık bağının taze fidanı, ilâhî lütuflar bahçesinin çiçeğisin. Benden sonra tahta sen çıkacak ve bu devleti idare edeceksin. Bu hususta sana vasiyet ve nasihatim vardır. Seni on bir kardeşin arasından şunun için tercih edip, seçtim. Sende sultanlık istidadı görüyorum. Bu Müslüman milletin başına geçeceksin. Onlar, Allahü teâlânın sana emânetidirler. Onları sana havale ediyorum. Kur’ân-ı kerîmdeki lokman sûresi on iki, on altı ve on yedinci âyet-i kerimelerini sana nasihat ve vasiyetim olarak seçtim. Bütün ömrün ve saltanatın boyunca bunlara sıkı riâyet edeceksin:
“Ey oğulcuğum!
Allahü teâlâya şirk koşma! Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür… Namazını dosdoğru kıl. Emr-i bil ma’rûf ve nehy-i anil münker eyle. Yâni İslâm dîninin emirlerini ve yasaklarını Allahü teâlânın kullarına tebliğ eyle. Başına gelenlere de sabret. Çünkü bunlar kat’î surette farz edilen işlerdendir. İnsanları küçümseyip, yüz çevirme. Yer yüzünde böbürlenerek yürüme. Allahü teâlâ kendini beğenip övünen kimseyi şüphesiz ki sevmez,”
Sevgili yavrum!
Hükümdarlar adaletle hükmedip etmediklerinden suâl olunacaktır. Nitekim Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde Nahl sûresi doksanıncı âyet-i kerîmesinde meâlen bu hususta şöyle buyuruyor:
“Muhakkak ki, Allahü teâlâ size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınları gözetmeyi emrediyor. Zinadan, fenalıklardan ve insanlara zulüm yapmaktan da nehyediyor. Size böylece öğüd veriyor ki, benimseyip tutasınız.”
Sevgili yavrum!
Şu geçip giden dünyânın hiç kimseye kaldığı görülmemiştir. Onun gülüşü yağmur bulutu gibi gelip geçicidir, insanı biraz güldürürse, bir sene ağlatır.
Kılıç Arslan, daha sonra yanına çağırttığı devlet erkânına dönerek;
“Benim ikbâl ve saltanat güneşimin artık zeval vakti yaklaştı. Ümid ederim ki, şu devlet hükümdârsız, bu belde sultânsız kalmaz. Biri giderse mutlaka diğeri gelir. Dünyâ asla hükümdârsız olamaz. Oğlum Gıyâseddîn Keyhüsrev, padişahlığa yakışan üstünlük ve ahlâka sahip bulunuyor. Bu hususta kardeşlerinden daha olgun, üstün ve diğer hükümdarların da fevkinde bir kabiliyete sahiptir. Onun bu hususiyetleri apaçık olduğundan, hepiniz görüyor ve takdir ediyorsunuzdur. Bu sebepledir ki, benden sonra saltanatın idaresini o ele alacaktır. Onu taç ve veliahd tâyin eyledim. Bu devletin kapısını ona açtım. Bizzat ben hayatta iken huzurunuzda bunu bildiriyor ve açıklıyorum. Onu taç ve tahtımın ve saltanatımın vârisi olarak îlân ediyorum. Artık kendimi aradan çekiyor, her şeyi ona devrediyorum. Size lâzım olan ilk şey ona bi’at, emrine tâbi olmanızdır”.
Ömer Ceyhun Özcan