S
erhad Kal’alarında mazgallarda düşmanı gözleyen, fırsat kollayıp akınlara giden doyumluklar ve ganimetlerle dönen Uç beyleri’nin kahramanlık devri geçmiş ise de vatan ve îman aşkı ile iç ve dış düşmanlarının sinsi faaliyetlerini savletlerini göğüsleyici olmakta devam eden uç beylerinin kahramanlık savaşları bitmiş değildir. Kimdir bu uç beyleri ve kime karşı kılıç sallamakta bulunuyorlar?
Moskof’a göz kırpan, ahlâkı menfaate satan, mâziye düşmanca saldıran, tarihi ayaklar altına alan, gaddarlığı adâlete üstün tutan, sahtekâra tâviz veren, çirkinliklere şirinlik muskası takan, vatan sathında vatansızlık yarışı eden, her nâmerdle gırtlak gırtlağa cenk eyleyen Uç beyleri tanıyorum… Kimler mi? söyliyemem. Zira bu yiğitler, Hak için, Hakk’a hizmet için mücâdele veren ismini resmini ancak baş koyduğu Hak’dan gayrısına bildirmen meçhul kahramanlardır.
Hiçbir milletin yenilenmekten, teceddüdden baş çeviremiyeceği ve zamanın akışına karşı gelemiyeceği ve gelmemesi de gerektiği bir tabîat zaruretidir. Ancak gerek teknik ve sosyal ilerlemelerin millî tempoya ayarlanması ve bir süzgeçten geçirilerek red veyâ kabûl edilmesi şarttır.
Bir yerden hızlı değişmelere dur demiyen cemiyetler istikrara, sağlam ve oturmuş bir yapıya kavuşmaktan ümit kesmelidir.
Memleketimiz, bilhassa Tanzîmat’dan bu yana devamlı bir silkinme, daha doğrusu bir kendini inkârın, modalaşmış baskısı altında kaldığından, irfan hayatımız da zikzaklı ve muvâzeresiz bir çalkantı içinde yol aramaya ve yol almaya çalışmaktadır.
Ama almakta olduğu ve alması gereken yolu biliyor mu?
Asırlar içinde cemiyetin iliğine kemiğine işlemiş değerleri irfan hayâtımızdan silip atarken yerine ne koyduk? Yahut neleri koymak gerektiği hâlde koyamadık?
Binlerce yıldır hâkim olduğumuz coğrafyalar üstünde işlene döğüle şekil ve mâhiyet kazanmış medeniyetimizi bir mîrasyedi pervâsızlığı ile harcarken, nasıl bir istikrar kıymetler sistemini çiğnediğimizin farkında dahî olmadan, varından yokundan boşalmış nesiller yetiştirdik acaba arka arkaya gelen gençlik nelere, niçin kıyıldığının farkında mıdır? Nasıl oluyor da asırların kültür ve san’at birikintisini hiç terâziye vurmadan mahkûm etmiş bulunuyoruz.
Bugün Türkiye Türklüğü’nün her karış toprağı bir serhaddir. Ama ülkesini mazgaldan gözleyerek müdâfaaya hazır olan uç beyleri de eksik değil…
Diline, îmânına, târihine, iftiharlarına yaylım ateşi açan vatansızlara karşı koyanlar da gene onlardır.
Uç Beyleri, Uç Beyleri! Şu bin yıllık vatan coğrafyasında sınır bekçiliği eden hep sizsiniz. Dile, dine, târihe, geçmişe geleceğe, vara yoka saldıran düşmanlarla çevrili ülkeyi gene sizin vatan fedâîsi gözcüleriniz ferâgat ve celâdetle kollayıp püskürtmekte, memleketi nifak ve hiyânet tuzağına düşmekten korumaktadır.
Paraya pula, şana şöhrete, mevike gösterişe yan gözle dahî iltifat etmiyen siz kahraman gazîler, yiğit ve serdengeçti uç beyleri! Taşlanıyorsunuz, yaralanıyorsunuz amma gene de vicdan kal’alarının burçlarında pür-silah düşman kovalamaktan geri kalmıyorsunuz. Feragat olmadan fazilet olmaz. Serhat kal’alarından fırlayıp akınlara giden uç beylerinin kahramanlık devri geçti. Fakat bugün ilim ve îman kal’asının silâhı ile vatanı içten dıştan gelen ve gelecek tehlikelere kendinizi bir kal’a olmuş buluyorsunuz.
Uç Beyleri! Kaleminiz en keskin silâhınızdır. Artık serhadlerde kal’a kurmak devri geçti ise de sizin her birinizi birer kal’a olduğunuzu dost da düşman da görmekte bulunuyor.