smanlı Türkçesi, bizi kendimizle buluşturur; kendi gerçeğimizi keşfetmemizi sağlar: Çünkü, Osmanlı biziz! (Yıllar önce “Biz Osmanlıyız” isimli bir kitap yazmıştım).
Başlığı okuyunca, eminim “Gerçeğimiz ne?” diye soracaksınız… Bir Osmanlı sevdalısı olan bendeniz aradan çekilip, sizi yabancı gezginlerin yazdıklarıyla başbaşa bırakayım…
Fransız müellif A. de la Motray:
“Türk dükkânlarında hiçbir zaman tek meteliğim kaybolmamıştır. Ne zaman bir şey unutsam, hiç tanımadığım dükkâncılar arkamdan adam koşturmuşlar, hatta birkaç kere Beyoğlu’ndaki ikametgâhıma kadar gelmişlerdir.”
İngiliz sefiri Sir James Porter:
“Gerek İstanbul’da, gerekse imparatorluğun diğer şehirlerinde hüküm süren emniyet ve asayiş, hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde ispat etmektedir ki, Türkler çok medeni insanlardır.”
Fransız Generallerden Comte de Bonneval:
“Haksızlık, murabahacılık (fahiş kâr vefaizcilik), inhisarcılık (tekelcilik) ve hırsızlık gibi suçlar, Türkler arasında meçhuldür… Öyle bir dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır.”
Fransız yazar ve gezgin Brayer:
“Evlerin kapısının şöyle böyle kapatıldığı ve dükkanların çoğunlukla umumî ahlaka itimaden açık bırakıldığı İstanbul’da her sene azami beş-altı hırsızlık vakası görülür.”
Comte de Marsigil:
“Yazın İstanbul’dan Sofya’ya giderken dağlardan anayol üzerine inmiş köylülerin yolculara bedava ayran dağıttıklarına şahit oldum.”
Edmondo de Amicis:
“Türk halkı Avrupa’nın en nâzik ve en kibar insanlarıdır. Sokakta kavga enderdir. Kahkaha sesi nadirattan işitilir. O kadar müsamahakârdırlar ki, ibadet saatlerinde bile camilerini gezebilir, bizim kiliselerde gördüğünüz kolaylığın çok fazlasını görürsünüz.”
Türkiye Seyahatnâme’siyle meşhur Du Loir:
“Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir.”
Elisee Recus:
“Türklerdeki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır… Türklerle Rumların karışık olarak yaşadığı köylerde ise bir evin hangi tarafa ait olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Eğer evin bacasında leylekler yuva yapmışsa bilin ki o ev bir Türk evidir.”
Guer:“Türk şefkati hayvanlara bile şâmildir. Hayvanları beslemek için vakıflar ve ücretli adamları vardır. Bu adamlar sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar… Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür…”
Bazıları bize ve inancımıza amansızcasına düşman olan Avrupalıların hakkımızdaki övgüleri elbette bunlarla sınırlı değil: Ciltler tutar…
Sonuç olarak söyledikleri şudur: “Avrupa’nn Osmanlılardan öğrenecekleri çok şey var!”
“Ama benim Osmanlılardan öğrenecek bir şeyim yok” diyenlerin yolu açık olsun, anca giderler!
Yavuz Bahadıroğlu