abaklı Hoca; Türk Milleti’nin, tarih şuurunu barındıran güzel Türkçenin ve Türkçe ile meydana gelen ihtişamlı Türk Edebiyatının, insanımıza sevdirilmesi, sanat zevkimizin pekişip kuvvetlenmesi, kültürümüzün muhafaza edilerek ve geliştirilerek gelecek nesillere sağlam bir şekilde intikali ve her yeni bu sahalarda yepyeni eserlerle boy göstermesi, filizlenip yeşerip şenlenmesi için, nelerin gerektiğini durmadan, bıkmadan usanmadan, gazetelerde, dergilerde, sınıflarda ve salonlarda anlatmaktan bir an olsun imtina etmemişti.
Vatanının her bir sathı, âdeta, ona kürsülük yapmıştır. Hep uyarıcı, düşündürücü, istifadeci, sulhçu… olmuştur.
Ahmet Kabaklı hoca Samsun Türk ocağında bir konferans vermişti. Hocaya göre Dünya Türklerinin meseleleri ne idi?
Dünya Türklerinin en büyük meselesi neydi?
İşsizlik miydi?
Ekonomik çıkmazlar mıydı?
Memleketimiz Türkiye’de bunca yıl sürüp giden terör, durup dururken mi nüksetti?
Sosyal adaletsizlik veya eşitsizlik gerçekten söylendiği gibi miydi?
İstiklâllerine yeni kavuşan Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan… Bu ülkelerle irtibatımız yeterli miydi?
Değilse sebepleri nelerdi?
Dünya Türklüğü birbirinden niçin koparılmış, niçin birbirinden habersiz hâle getirilmişti?
Niçin, bir zamanlar “Dış Türkler” den bahsedenler Turancı diye suçlanmıştı?
Bu, gerçekten bir suç mu idi?
Asıl sebep neydi?
Türk dünyasının birliğini istemek niçin hakîr görülen bir fikir ve davranıştı?
Üç yüz milyonu bulan ve hemen hemen yüzde doksan dokuzu Müslüman olan Türk Dünyası’nın müşterek anlaşma vasıtası olan Türkçe üzerinde niçin korkunç denecek derecede sinsi oyunlar tezgâhlanıyordu?
Kısacası; Türk Dünyası’nın en mühim çıkmazı neydi?
Bütün bu ve buna benzer sorulara Kabaklı Hoca kendine mahsus o leziz üslubuyla cevap veriyordu, cevap arıyordu.
Ertesi gün, yazılı neşriyatta da yer alan sözlerinden bazıları şöyleydi:
“Türkiye’nin en önemli meselesi millî eğitimdir. Yetmiş yıldır uygulanan eğitim sistemimiz insanımızla bağdaşmamaktadır. Bu sistemin sonucu olarak da eğitilmiş insan yerine, eğitilmiş hırsız yetiştiriyoruz. Bize, birtakım taklit sistemler uygulanmaya çalışılıyor. Kültürümüze ters gelen bu yapılanma, ahlâksız ve millî değerlerden mahrum insan yetişmesine sebebiyet veriyor.”
Kabaklı Hoca, çözümünü de şöyle ifade ediyordu:
“Yabancıya itimadımız var, kendimize yok. Bu işin altından kalkmanın tek yolu, öze dönmektir. Bu eğitim sistemiyle yetişen insanların bırakın Orta Asya’yı, kendilerini bile kurtarmaları mümkün değildir. Öz kültürümüze, millî ve manevî değerlerle yoğrulmuş Türk Milleti’ne hitap eden eğitim sistemine dönmediğimiz sürece, başarılı olamayız Bu yanlış yoldan dönmemiz için üç şeye önem vermeliyiz: Yönetici seçmeye, öğretmen ve din adamı yetiştirmeye. Bunlar, Türk Milleti’nin temelini teşkil eder. Temel sağlam olursa, bu yanlış yoldan dönebiliriz.”
Bu yazımı hazırlarken, Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın, Ahmet Kabaklı Hocamıza ithaf ettiği Yüksekler başlıklı rubaisine rastladım. İsabet oldu. Ben de bu güzel şiirle bitiriyorum:
Kuşlar… kimi yerden, kimi yüksekten uçar…
Kuşlar vardır, ki ürkütülmekten uçar…
Uçmak kolay iş… fakat, bu yurdun -ancak-
Yüksekten uçan kuşları, gerçekten uçar!
Halistin Kukul