G
eçen gün; bir tıp profesörü dostumla sohbet ediyorduk. Konu, hükümetin açılım politikalarına ve Türk-Kürt meselesine geldi. Dostum dedi ki:
“Bakınız Fuat Bey; ben aslen Boşnak’ım. Novi-Pazar’lıyım (Yenipazar). Sırbistan’da her yanımız Sırplarla çevrili bir avuç Müslümanız. Bizim oralarda; bir gayr-i müslim (Sırp, Arnavut, Makedon; Ulah vb.), İslamiyet’i seçip Müslüman olunca, ona Po Turçiyose; yani ‘Türkleşti’ denir. Onun ırki kökeni ne olursa olsun; Müslüman olduktan sonra o, artık Türk’tür.
Ve yanlış bir ifade kullanılıyor; Osmanlı coğrafyası içindeki Müslüman unsurların (Türk, Kürt, Çerkez, Abaza, Boşnak, Arnavut, Laz, Gürcü vb.) mozaik olduğu söyleniyor. Mozaik; ayrı ayrı unsurların yan yana gelmesi demek. Halbuki bizler, bütün Müslüman unsurlar olarak öylesine iç içe girip kaynaştık ki, buna mozaik denmez. Dense dense ‘ebru’ denir!..”
Dostum haklıydı ve kitabın ortasından söylüyordu! Bizler, suya karışmış şeker misaliyiz. Ruhlarımızın bir potada erimesi gibi, bedenlerimiz de karışarak; ‘ebruli’ olmuşuz. O halde neyin münakaşasını yapıyoruz?! Ne kadar anlamsız değil mi?!
Uzun süren tek partili CHP iktidarları boyunca ve onları takip eden vesayet rejimleri süresince, devamlı olarak İslamiyet’ten uzaklaştırılarak ruhsuzlaştırıldık! Milliyetçiliğimiz havada kaldı; vatan sevgisi imandandır diyerek içini doldurmadık, dolduramadık.
Halbuki aynı CHP; uzun yıllar CHP milletvekilliği yapan Yahya Kemal’in sözlerine kulak verseydi, hem kendi aslını inkâr etmeyecek ve hem de milleti bu girdabın içine sürüklememiş olacaktı. Ünlü şairimiz Yahya Kemal; ‘Nasıl Türk olunur?’ sualinin cevabını bakın nasıl veriyor:
“… Doğduğumuzda kulaklarımıza ezanı-ı Muhammedi ve kamet okunur. Beşiğimizde; ninelerimizin, annelerimizin ilahi ninnileri ile uyuduk. Evimizin her köşesinde besmele ve kelime-i tevhitler yankılandı. Her gün beş vakit, semalarımızda okunan ezanlarla büyüdük. Ramazanlarda ve kandillerde camilerimizde coştuk. İşte biz, bu temrinle Türkleştik!..”
Yaşanan uzunca bir ‘fetret devri’nden sonra iş, aslına inkılap ediyor ve Türk, yeniden asli manasına dönüyor. Susuzluktan şerha şerha çatlayan toprak, “ab-ı hayat”a kavuşuyor. Çınar; köksüz, gövdesiz, dalsız, yapraksız ve meyvesiz olamayacağı gibi;
“İslamiyet çınarı da; Türksüz, Kürtsüz, Çerkezsiz, Boşnaksız, Gürcüsüz, Arnavutsuz vb. olamaz!”
Ne demişti merhum Üstad Necip Fazıl
: “Eğer gaye Türklükse, bilmek lazımdır ki, Türk, Müslüman olduktan sonra Türktür!”
Unutmayalım ki, İslamiyet, bütün kötülüklere ve kötülüklere sebebiyet verebilecek her şeye örtüdür. İslamiyet’i çekip alırsanız, işin cılkı ortaya çıkar ki, ayıklayabilene aşk olsun!