Birinci dünya savaşında Osmanlı esirlerinin yaşadıkları sıkıntılar arasında esir kamplarına götürülüşlerini de saymak gerekir. Romanya’da, Galiçya’da, Sarıkamış’ta ve Doğu Anadolu’da Ruslara esir olan Türkler, esir kamplarına yerleştirilecekleri bölgelere götürülünceye kadar büyük sıkıntı çekmişlerdir.
Romanya ve Galiçya’da Ruslara esir düşenler, çok uzun ve çok zahmetli yolculuklardan sonra Kazan ve Sibirya’da bulunan esir kamplarına götürülmüşlerdir. Genellikle yaya olarak, zaman zaman da trenlere bindirilerek, daha doğru bir tabirle trenlere tıkılarak götürülmüşler, tren yolu olmayan yerlerde ise ekseriyetle yürütülmüşlerdir.
Doğu Anadolu’da Ruslarla savaşırken esir edilen Türkler, yine yürütülerek önce Azerbaycan’ın Hazar denizindeki Nargin adasına getirilmişlerdir. İnsani hayat şartlarının son derece yetersiz olduğu bu adada uzun süre kaldıktan sonra, daha uzun süre kalacakları Rusya içerisindeki kamplara götürülmüşlerdir.
Türk esirleri, gerek Nargin adasına getirilişleri, gerek bu adadan ya da Galiçya üzerinden Rusya içlerine götürülüşleri sırasında Müslüman Türklerin yaşadığı bölgelerde halktan sevgi, sempati, yardım görmüşler, Rusların ve özellikle de Ermenilerin yaşadığı bölgelerden geçişlerde ise sözlü ve fiziki saldırılara uğramışlardır. Ancak Kafkasya bölgesi dışında yaşayan bazı Ermenilerin Türklere yiyecek yardımında bulundukları, hatta bazılarının Türk esirlerin kaçmalarına yardım ettikleri bile olmuştur.
Esir alınan Türkler sorgulanıyor ve sorgulanmalarının ardından en yakın demiryolu istasyonuna yaya olarak götürülüyorlar, istasyonlarda “tepluşki” adını verdikleri yük vagonlarına bindiriliyorlardı. Her vagonda oturmak için üst üste iki sıra bank vardı. Vagonun ortasında bir demir soba, bir köşesinde tuvalet olarak kullanılan bir kova bulunuyordu. Ruslar genellikle vagonlara kapasitelerinin çok çok üstünde esir dolduruyorlardı. Kışın vagonların içinin dışarıdan farkı yoktu, zira yakmak için odun veya kömür bulmak çok zordu. Yolculuklar bazen aylarca sürüyordu.
Bunlardan daha kötüsü, Osmanlı savaş esirlerini taşıyan tepluşkilerin pencere ve kapılarının dışarıdan tahtalarla çakılarak kapatılmasıydı. Bu da, buradaki esirlerin çoğunun ölümüne sebep oluyordu. Mesela 1915 kışında, Sibirya’nın Priamur bölgesine gönderilen 800 Osmanlı esirinin sadece 200’ü kampa ulaşmıştı. Geriye kalanlar soğuktan, açlıktan ve izdihamdan ölmüşlerdi. Yine bu tür kapı ve pencereleri tahtalarla çakılı tepluşkilerden iki tanesi Samora’daki kamplara gönderilmişti.
Samora’ya gelen yük vagonları boş bir hatta çekilmişti. Pencere ve kapılar kapalı olduğundan, Samora’daki görevliler vagonlarda yiyecek ve malzeme olduğunu düşünmüşler, fakat günler sonra Rus askerler tepluşkileri açtıklarında, bu iki vagonda 68 Osmanlı esiri olduğunu görmüşlerdi. Bu 68 esirin sadece 8’i yaşıyordu.
Hazar denizinde, Bakü yakınındaki Nargin adası bir toplama merkezi olmakla birlikte, Türk esirleri burada çok uzun süre kalıyorlardı. Esirler kirli, yıpranmış taş binalarda tutuluyordu. İçerisi haşerat, dışarısı yılan doluydu. Esirlerimize taş kırdırıyor, yılan öldürtüyorlardı. Yiyecek durumu da iyi olmadığı için, bu adada çok sayıda Osmanlı esiri ölmüştü. Bir grup esir, 7 Mayıs 1915 tarihinde Kızılay Cemiyeti Başkanlığı’na müracaatta bulunmuş ve yaşadıkları sıkıntıları şu şekilde anlatmışlardı:
“… Sıcak olağanüstü derecede, hararet gölgede 42 derece olduğu halde, aşağıdaki barakalarda 240 asker yatmaktadır. Geceleri, çaresiz askerler sıcaktan boğulacak dereceye gelir. Kapının yanına teneffüs için çıksalar, muhafız asker, tüfek dipçiği ile vuruyor. Subayların barakalarındakinden biraz farklı içtiğimiz su. Rus doktorları, bunun gayet zararlı bir su olduğunu itiraf ediyorlar. Burada geçirilen esaret hayatı Avrupa’da değil, Çin’de bile yoktur. Askerlere birer kat sivil elbise verildi ise de 20 gün sonra parçalanıyor. Ayakkabılar da öyle. Bu mazlum yavrulara yardıma kalkışanları hapsediyorlar ve paralarını alıyorlar. Hani insaniyet ve medeniyet!” Selimiye’nin 8/3 tertipten Yanyalı Erkânı
Zavallı esirlerimiz, mektuplarına koğuşların krokisini de eklemişler ve altına not düşmüşlerdi. Özellikle Ruslara esir düşen Türkler, sürekli kalacakları kamplara götürülünceye kadar çok büyük sıkıntı çekmişler ve önemli bir kısmı da yollarda, toplama merkezlerinde, vagonlarda can vermişti.
İngilizler ise, Süveyş’ten ve Çanakkale’den aldıkları esirleri Mısır’da hazırladıkları kamplara götürmüşlerdir. Bu kamplardan daha sonra söz edilecektir. Ancak esirlerin çokluğu sebebiyle, 1914 yılı sonundan başlayarak Kıbrıs, Malta, Hindistan, Burma (Myanmar) gibi çok uzak ve çok farklı bölgelere de esir kampları yapımına başlamışlardır.
Türk esirler önce Basra ve Bağdat’taki toplama kamplarında tutulmuş, daha sonra Mısır’daki kamplara deniz ve kara yoluyla götürülmüştür. Basra’dan doğrudan doğruya Hindistan ve Burma’daki kamplara da önce deniz yoluyla, sonra demiryoluyla ulaştırılmışlardır.
Esirlerden biri, Lapseki’nin Mecidiyeköy’ünden Habip Turgut, hatıralarında şöyle anlatıyor: “Mısır’da üç sene kaldım. Mısır’dan vapurla Hindistan’a götürdüler… 36 gün denizde gittik… Vapurun içinde. Hindistan’da da 25 ay esir durduk. Emin Muhis Efendi diye bir zabit vardı başımızda..”
Fransızlar ise, daha çok Çanakkale ve Tunus’tan Türk esiri almışlardır. Bu esirler önce Limni adasının Mondros şehrinde tutulmuşlar, oradan Korsika adasına götürülmüşlerdir. Daha sonra Fransa’da çalıştırılmaları kararlaştırılan bu esirler gemilerle Korsika adasından Marsilya’ya taşınmışlar, Marsilya’da bir süre tutulduktan sonra tren yoluyla Fransa içlerinde bulunan çalışma kamplarına gönderilmişlerdir
İngilizlere ve Fransızlara esir olan Türkler, Ruslara esir olan silah arkadaşlarına göre daha az sıkıntı çekmişlerdir, Yolculuk kimi zaman uzun sürse de, yiyecek ve sağlık şartları bakımından çok büyük sıkıntı yaşamamışlardır. Yollarda can verenlerin sayısının Rusya’daki esirlere göre oldukça düşük olduğu sanılmaktadır.
Romanya, esir aldığı Türkleri Moldavya’da bulunan esir kamplarına götürmek üzere önce Jalamitza bölgesine getiriyordu; fakat burada bir hazırlık yoktu. Toplanma bölgesi olarak kullanılan bu yerdeki şartlar çok ağırdı. Daha sonra, esirler buradan yürüyerek 40 günlük bir yolculuk yapıyorlar ve Moldavya’daki kamplara ulaşabiliyorlardı, ancak ulaşamayanlar da vardı. Çok ender olarak da Moldavya’daki kamplara trenle götürülüyorlardı.
Osmanlılar, Trablusgarp ve Bingazi’deki muharebelerde İtalyanlara 100 dolayında esir vermişlerdi; ancak bu esirlerin İtalya’da nereye, nasıl götürüldükleri nasıl döndükleri hakkında bir bilgiye ulaşılamamıştır.
Prof.Dr. Cemalettin Taşkıran