EdebiyatLisan nâmustur!

Türkçe’nin Avrupaîleşmesi (!)

* Prof. Dr. Osman Turan

Kültür inkılâbımızın en mühim ve en zorlu yönü, şüphesiz, Türkçe’nin Avrupaîleşmesi(!) çabasıdır.

Dilimizi bir yandan geri kalmış Doğu dillerinden ve İslam etkisinden kurtarmak, diğer yandan bizzat Türkçenin kelimelerini ve yapısını Fransızcaya benzetmek ve Fransızca kelimelere öncelik tanımak zorunda kaldık. Bu zorlu görevin üstesinden gelerek Türkçeyi kısa sürede Asyaîlikten kurtarmayı başardık. Bugün Fransızcaya benzeyen bir “Arı-Türkçe” oluştu; yazanı ve okuyanı zorlasa da cazibesiyle herkesi etkisi altına aldı.

Bu inkılâba eğitimle başladık; “mekteb” kelimesini çöllere gönderip yerine Paris’in güzel “école”ünü getirdik ve böylece “okul” kelimesini kazandık. Başlarda “genel” kelimesiyle alay edenler, şimdi onun “general”in oğlu olduğunu anlayıp dillerinden düşürmüyor ve “umumi”ye yüz vermiyorlar. Millete, “hakimiyet”ten daha üstün olduğu için, “hégémonie”den gelen “egemenlik” hakkını verdik. Avrupa asaletinden dolayı onu Meclis’in alnına kazıdık. Kahraman Türk “Paşa”larının Avrupa’da bıraktığı etkinin, Batılılaşmamıza engel olacağını düşünerek, “general”lerimizle onların “général”leri arasına girmeyi başardık. Fransızca’nın (-al) eki olmasa idi “ulusal”, “doğal”, “denel”… kelimelerinin sıkıntısını çeker miydik? Şalvar üstünde kravat ve silindir şapka yakışmadı; ama Arapça kelimeler “dinsel, cinsel” şekillerini alarak medenileştiler ve yaşama hakkını kazandılar.

Bu çabalarımızı aşağılık kompleksine bağlayan ve beğenmeyen J. Deny gibi ünlü Fransız Türkologlara, Batılılaşma idealimizin her şeyin üstünde olduğunu, başarısız olsak bile bundan vazgeçmeyeceğimizi anlatmalıyız.

Türkçenin cümle yapısı mantığa uygun olsa da Avrupa dillerine aykırıydı. Bu nedenle ikinci bir “devrim”e ihtiyaç vardı. İşte bu gün “Devrik” cümle merakı da bundan kaynaklanmaktadır. Max Müller gibi ünlü dil bilimciler Türkçenin mantıklı yapısını övmüş, bu da milli gururumuzu okşayarak Avrupalılaşmamıza engel olmuştur. Eskiden Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler de Türkçeyi “devrik” hale getirerek bize medeniyet yolunu gösteriyorlardı; biz de anlamadan onlarla alay ediyorduk. Bugün artık bu sorun da ortadan kalktı.

Yeni kelimelerin çoğunun uydurma olduğundan ve fakir bir Arı-Türkçe’nin ortaya çıktığından şikayet edenler, dil devrimini anlayamamışlardır. Avrupa dillerinde kuralsızlıklar varken Türkçenin bu kadar mantıklı ve kıyaslı olması normal değildi ve Avrupalılaşmasına engel teşkil ediyordu.

Okullardan dil bilgisinin kaldırılması, dil bilgisi kurallarına uymayan yazıların yaygınlaşması ve herkese kelime uydurma yetkisinin verilmesi devrimin asıl amacıydı. Bu sayede Türkçe “serseri kelimeler” ve “devrilmiş” cümlelerle doldu ve kültür devriminin şaheser bir örneği ortaya çıktı. Türk Dil Kurumu da dil bilimcilere yüz vermeyip “dilmen”leri harekete geçirdi.

Fakirleşmeden bahsedenler de kültür devrimine uymak zorundadır. Gerçekten de dil, kültür ve düşünme seviyesine göre kelime ihtiyacı duyar. Yeni nesil ve hatta bazı yüksek mevkilerdeki kişiler ve üniversite hocaları bile ağır Türkçeden kurtulup “Arı dil” ile rahatlamışlardır.

Mutasavvıflara göre “dille anlatma” olmadığında “sözle anlatma” hiçbir zaman yeterli olmayacaktır. Bu nedenle artık zengin dil saçmalığından kurtulmalıyız. Nitekim işçi sınıfı çağında dil zenginliği efsanesi de tarihe karışmıştır. Nazım Hikmet de “düşmanıyız asaletin kelimeler de bile” diyerek bunu işaret etmişti. Yoksa tüm solcu ve devrimciler Arı Türkçe’nin cazibesine kapılır mıydı?

Dikkat çekicidir ki, Bolşevikler kendileri için “gerici” kalsalar da, “ağabey millet” sıfatıyla sadece Orta Asya’nın değil, Anadolu Türklerinin Dil Devrimi’ne de yardımcı olmak fedakarlığını göstermişlerdir. Dil devrimimiz o kadar güçlü bir hareketti ki, bu akıma karşı çıkan birçok eski yazar bile artık “devrim” dilinin ve “devrik” cümlenin tadını almıştır.

Bu sayede Türk yazarlarının kültür ve düşünme seviyesi, “ilerici” ve “gerici” kişilikleri hakkında en kesin ölçüt elde edilmiştir. Böylece kültür devriminin sayısız zaferlerinden bazılarına işaret etmiş bulunuyoruz ve bu konularda hala “bilimsel eserlerin” çıkmamasından da üzülüyoruz. Oysa tarihte bu tür zaferler, bilim insanları, şairler ve sanatçıların ölümsüz eserleri, destanlar ve zafernamelerle taçlandırılmıştır…

* * *

İktibas: Bu metin, kıymetli Türkistan Birliği okuyucuları için şâyân-ı tavsiye telakki edildiğinden Türk Alemiyiz websayfasından iktibas edilerek nazar-ı dikkatinize takdim edilmiştir. Muhtevası ve paylaştığı fikirler tamamen yazarına aittir.

İlgili Gönderiler

1 / 4