R
umeli’nin birliğini Anadolu’dan evvel kurmuştuk. Ancak kaybetme faciasını da önce Rumeli’de yaşadık. Diyarbakır, Anadolu’daki medeniyet merkezlerimizden biri olduğu gibi Üsküp de Rumeli’deki medeniyet merkezlerimizdendir. Üsküp’ü bizden koparanlar, şimdilerde de Diyarbakır’ı koparma ihanetindeler. Üsküp’ün kaybı anlaşılırsa Diyarbakır ve onun şahsında bütün o iklim anlaşılır. Bölücü, dinle-imanla alakasız Kürtçülere anlatılacak bir şey yoktur. Samimi Müslüman Kürtler içinse bu makalede çok ibretlik gerçek vardır. Üsküp’ü şüphesiz ki en iyi anlatacak kalem, kendisi de evlad-ı fatihan torunu olan Üsküplü Yahya Kemal Beyatlı’dır.
“Karanlıkta Uyanan Biri”
Biz, bugün üstadın makalesini hangi saikle kısaltarak buraya iktibas ediyorsak Yahya Kemal de Dergâh mecmuasında neşrettiği “Karanlıkta Uyanan Biri” adlı mevzubahis makaleyi aynı sebep, saik ve niyetle kaleme almış olmalıdır. Zikrettiğimiz makale, “Hatıralarım” adlı eserinde de mevcuttur. Dergâh’ta 1921’de intişar ettiği sırada İstiklal Harbimiz devam etmektedir. Bilhassa Müslüman unsurlar arasında birliği elde tutmak yüksek arzudur. Ne demek istediğini Üsküp üzerinden anlatma gayretindedir. Makale, imparatorluk teb’ası Müslümanların ders almaları için onlara yapılmış bir ikazdır. Zira buradaki esas fikirlerdendir ki Türk, kendini bilmemiş, diğerleri de haddini bilmemiştir. Nasıl felaket bir hata işlendiği geç fark edilecektir. Fakat iş işten geçmiştir. Yahya Kemal anlatıyor:
-Üsküp eşrafından bir gençle görüştüm. Bu genç, Rumeli’yi fetheden ilk Türklerin torunlarındandı. “Humbaracı-zadeler adıyla anılan ailesi Fatih devrinde Üsküp toprağına kök salmış, o toprakta büyük bir meşe gibi kocamış ayrı ayrı hanedan dalları vermiş eski bir aile idi.
-Üsküp o kadar eski ve o kadar Türk’tü ki İstanbul’dan ve Selanik’ten gelen yeni kelimeleri, yeni eşyayı hatta yeni şarkıları alafranga telakki ederdi. Balık suyu idrak etmediği gibi Üsküp de Türklüğünü idrak etmiyordu, bütün Türk şehirleri gibi kendine sadece Müslüman diyordu.
Mamafih yanında kardeş unsur olan Arnavutlar vardı. Arnavutlar Rumeli’nin son senelerinde yâr ü ağyarca itibarda idiler. Sultan Abdülhamid, Arnavutları seviyordu, nazlarını çekiyordu, hatırlarını sayıyordu. O zaman milletin bu gözde oğulları Üsküp’te gerek hükûmetten, gerekse halktan Avrupalıların gördüğü itibarlı muameleyi görürlerdi; İstanbullular alafrangalığa özendikleri gibi, Üsküplüler de Arnavutluğa özenmeğe başladılar; bu dağlı kavmin siyasi itibarından başka kisvesi, silahı ve lehçesi de cazibeliydi. Cahil İstanbullu da Üsküp’ü Arnavut zannediyordu; hâlâ da öyle zannedenler vardır.
-Arnavutluk’un ikbali gitgide Arnavut milliyeti nazariyesini doğurdu; yeni Arnavut elifbası, siyah kartallı bayrak, büyük Arnavut devletinin hudutları alttan alta fikirlere yerleşiyordu. Bu heves yalnız Arnavutları değil Kosova’da beş asırdan beri yerleşmiş fatih Türklerin çocuklarını da sardı.
Eski Türk beylerinin, ağalarının, esnafının çocukları Başkım Kulüplerine yazıldılar, kendi kanlarına sövmenin lezzetini aldılar…
Meğerse Rumeli Türkmüş…
Merhum Yahya Kemal, ilk satırlarda Üsküplü bir gençle tanıştığından bahsetmişti. Nedense ismini vermediği bu genç, Üsküp’te atalarının vakfiyesi İsa Bey Camii gibi birçok eserin mütevellisidir. Ciğerleri yanarak konuşmaktalar:
-Bu genç samimi ve sıcak sesle dedi ki: “Meğerse Rumeli’nin en asil, en metin, en halis unsuru Türk’müş!” Bunu nasıl anladığını sordum cevap verdi:
“Son on üç senenin tecrübesiyle…. Rumeli’de Türk hâkimiyetinin yerine geçen unsurlar hâkimiyet sıfatına liyakat kazanamadılar. (…) Türk idaresi zamanında Başkım cereyanı türedi. Kosova’nın Manastır’ın an-asıl Türk olup da Türklüğünü unutan unsurlarından nice kimse kendilerini Başkım cereyanına bıraktılar. Sonra Rumeli parçalandı. Müslümanlar, mahkûm vaziyete düştüler. Bu on üç sene mahkûmlar için yaman bir imtihan devriymiş. Türkler hâkimiyetleri zamanındaki tevazulu vaziyetlerini mahkûmiyetlerinde muhafaza ettiler, yalnız devrin değişişi Arnavutları pek ziyade söndürdü. Sırp hâkimiyeti altında yaşayabilmek için bir cemaat tesanüdü göstermek lazım geliyordu. Arnavut kardeşlerimiz yazık ki bu kadarcık bile göstermediler. (…)
Zaman geçtikçe ortaya çıkıyor ki o tumturaktan, alayişten, böbürlenmekten azade yaşayan Türk milliyeti demirden bir kitleymiş. Türk memleketinin asıl sırrı Türk’teymiş. Arnavut’u, Çerkez’i, Kürt’ü hâkim ve metin bir millet kitlesi eden Türk mayasıymış. Bugün Rumeli’de bilfiil meydana çıkan netice isbat etti ki Türk bu devletin Müslüman unsurlarını birleştirmek için Allah tarafından bir mevhibeymiş. O giderse Arnavutlar, Kürtler, Çerkesler çil yavrusuna dönermiş. (…) on üç senede Türk’ün büyük bir millet olduğunu anladık. zaman geçtikçe daha ziyade anlayacağız zannediyorum. Uyandık, lakin karanlıkta uyandık…
Dergâh Mecmuası, 20 Teşrin-i sani/kasım 1337/1921-Yahya Kemal, HATIRALARIM-İstanbul Fetih Cemiyeti Yay. 2. Baskı, 1976