Türkistan

Sovyetlerin İslam’a ve Din Adamlarına Zulmü

S

ovyetlerin İslam din adamlarına zulmü başlamadan önce,
bütün Sovyetler Birliğindeki din adamları sayısı hakkında elimizde kesin bir
bilgi yoktur. Rus kaynaklarında Bolşevik ihtilâlinden önce her 700 – 1000
Müslüman için bir cami olduğu belirtilmiştir. Buna göre din adamları sayısının
da kabarık olması gerekmektedir. Sabık Türkistan Gene! Valiliği sınırları dâhilinde
(1909’da) 12.499 İmamlar 5.771’den fazla Müderrisler 1526 Şeyhler, 686 İşânlar
1415 yüksek tasavvuf erbabları ve 33.000’den fazla diğer din adamları vardı.

Rus kaynaklarına göre Buhara ve Harezım hariç Çarlık Rusyası
sınırları dahilinde 1912’de 45.339 din adamı mevcuttu. Bir İslâm fikir merkezi
olan Buhara’da din adamları sayısının büyük olduğunu unutmamak gerekir. Din
adamlarının Müslümanlar üzerindeki büyük tesirini bilen komünist idareciler
Moskova’da 1930 yılında aşağıdaki kararı aldılar:

Mollalar, Müslümanların
hayatında büyük tesire sahiptirler, onlara karşı mücadele
şiddetlendirilmelidir.

Sovyet makamları İslam aleyhinde tesirli bir politika
yürütebilmek için, her şeyden önce din adamlarından kurtulmak mecburiyetinde
idiler. 1930 -34 yıllar arasında Sovyet Rusya hakimiyeti altında bulunan
Müslüman memleketlerindeki bütün din adamları tevkif edildi. Tarikatlar yasak
edildiği gibi, tarikat şeyh ve dervişleri de kontrol altına alındı. Dervişlerin
toplu olarak tevkifine başlandı.

Türkistan’da Nakşibendi tarikatı mensuplarının sayısı
1.000.000’un, Kadiriye tarikatı mensuplarının sayısı ise 600.000’in üzerinde
idi. Din adamlarının tevkifine karşı çıkan tesirli kimseler de tevkif
edildiler. Bunların bir kısmı öldürüldü, bir kısmı ise Sibirya’ya sürgün
edildi. Din adamlarının yok edilmesinden sonra sıra ibadet yerlerinin ortadan
kaldırılmasına gelmişti.

Camilerin Barbarca
Tahribi

Kanun, Sovyetler Birliğinde devletin camileri, ibadetten
başka maksatlarla da kullanabilmesine izin veriyordu. Çarlık devrinde Buhara ve
Hiva Hanlıklarında bulunan camiler hariç tutulursa Rusya imparatorluğu
sınırları dahilinde 24.321 cami vardı.

Bunların 12.733’ü Türkistan’da, 7000’e yakın İdil – Ural’da
2000’den fazlası da Azerbaycan’da bulunmakta idi. Yalnız Buhara şehrindeki cami
sayısı 264 idi. İslâm dini cami inşaatına pek önem vermişti. Çünkü, camiler
yalnız ibadet merkezi değil, mimarisinin gerçekten çok aynı zamanda birer eğitim
merkezi idi.

Türkistan’da cami mimarisinin gerçekten çok tekamül ettiği
herkesçe bilinir. Sovyet makamları gayretlerine rağmen camilere komünizm
propagandası sokamadılar. Sovyetler din adamlarını imha ettikten sonra,
camileri de kaldırarak; böylece İslâmiyetten tamamen kurtulma yolunu takip
ettiler. 1932 – 1937 yılları arasında Camiler yıktırıldı, kapatıldı.

Lenin kütüphaneleri, hapishane ve ambar haline getirildi.
Müslümanlar camilerin ne sebeple tahrip edildiğini sorduklarında, Sovyet devlet
adamları, bunların idare için gerekli olduğunu söylüyorlardı. Onlara “okul yapmak için ağaç”, “çocuklar için yatakhane”, “sınıf düşmanlarının cezalarını çekmeleri
için cezaevi”
gereklidir, diyorlardı. Birer mimari şaheseri olan camiler
vahşice tahrip edilerek harabe haline getirildi.

Propaganda maksadıyla bazı camiler tahrip edilmedi. Bugün, Sovyetler
Birliğinde bozulmayan, lâkin ibadet için kullanılmayan 500 civarında cami
olduğu söylenmektedir. Fakat bu rakamın ne derece doğru olduğunu bilmiyoruz.

Medreselerin
Kapatılması

Çarlık Rusya’sı devrinde Rus İmparatorluğunda kaç medrese
olduğunu bilmiyoruz. Buhara medreseleri bütün İslâm dünyasında meşhurdu. Bu
şehirdeki medrese sayısı 185 idi. Rusların verdiği rakamlara göre Türkistan
Genel Valiliğinde 449 medrese, 7101 mektep vardı.

Bu rakamlar Türkistan’ın Rusya hâkimiyetinde olmasına
rağmen, bir medreseler ülkesi olduğunu ve eski an’aneden vazgeçilmediğini
göstermektedir. Dinî mektepler medreselere talebe hazırlıyordu; medreselerden
ise yüksek tahsilli İslâm din adamları mezun oluyordu.

Medreselerin İslâm manevî hayatının merkezleri olduğunu Sovyetler
biliyordu. Nerede medrese varsa, orada Sovyet hâkimiyet ve propagandası
zayıftı. Bu sebepden onlar medreselerin kapatılmasına hız verdiler. 1924 – 28
yılları arasında medreselerin tamamı ortadan kaldırıldı. 1930 yılına kadar da
dini okullar tamamen yok edildi. Medrese Müderrisleri tevkif edildi. Burada
bulunan kitaplar ya imha edildi veya Sovyet kütüphanelerine gönderildi.

Fakat, bu kitapların nerelerde olduğunu bilenler bugün
azdır. Dini okul ve medreselerin kapatılması ile Türk – Müslüman münevverlerine
de büyük darbe vurulmuş oldu. Artık eski eserleri okuyacak kimse kalmamıştı.
1930 yılında Semerkant şehrinde çalışmakta olan Rus Müsteşri Bertels şu hadiseyi
anlatıyor:

“Devlet ticari daireleri
yabancı memleketlere satmak için elyazmaları arıyor, Elyazmaları Özbekistan
Sovyet Cumhuriyeti Maarif komiserliği kanalıyla toplanacaktı, fakat bu komiserlikte
eski eserleri okuyacak kimse bulunmadı
.

İşte facia şu noktadadır ki asırlarca medrese ve bilim
ocaklığı etmiş olan Semerkant’ta eski elyazmaları okuyabilecek kimse kalmamıştır.
Sovyetlerin medreseler aleyhinde tatbik ettiği politikanın vahşi taraflarından
biri de budur.

Namaz Kılmaya Karşı
Sovyet Tedbirleri

Din adamlarının tevkiflerinden ve camilerin tahribinden
sonra sıra namaz kılan halkın bundan vazgeçirtilmesine gelmişti. Sovyet Dinler
Kanunu’nda zaten ancak 18 yaşını bitirmiş olanların dini cemaatlere üye
olabilecekleri belirtilmiş ve 18 yaşına kadar olan gençlerin namaz kılmaları
yasaklanmıştı. Kanunun 4. maddesine göre dini cemaatler NKVD tarafından kaydedildikten
sonra faaliyete başlayabileceklerdi.

1975’den beri ise bunlar SSCB. Bakanlar Kurulunun Dinler Şurâ’sı
izni ile yaşayabilecekler. Müslümanlar, Sovyet devletinin dini cemaatlerin
kaydedilmesi konusundaki taleplerini anlamıyorlar. Çünki onlar asırlardan beri
serbestçe ibadetlerini icra etmişlerdi.

Sovyet makamlarına göre, adı ve soyadı ile tescil edilmeyen
bir kimse namaz kılamazdı. Böyle bir ibadet kanuna aykırı kabul ediliyordu.
Allahsız gençleri, namaz kılanlara saldırttılar. Kolhoz veya sovhozda çalışmak
zorunda olan Müslümanlar orada kendileri için tayin edilen günlük işi yerine
getirmek zorundadırlar. Aksi halde aç kalırlardı. Çalışma zamanında Müslümanların
namaz kılması mümkün değildi. İş saatleri dışında da onların Sovyet – Komünist
toplantılara iştiraki gerekliydi.

Namaz kılmak için tek müsait yer aile idi. Aile içinde namaz
kılmak dahi kanunsuz olarak ilân edildi. Evinde günlük ibadetini yaptığı tespit
edilen Müslümanlar cezalandırıldı. Bu gibi baskılardan kurtulmak için Müslümanlar
yalnız başlarına ve imkân buldukları zaman ses çıkarmadan ibadet eder oldular.

İslâmi Törenlerin Ve
Toplu Davranışların Yasaklanması

Sovyetler Birliğindeki Müslümanların toplu halde namaz
kılmaları, camilerde toplantı yapmaları, ezan okumak, dini bayramları toplu
olarak veya aileler içinde geçirmek, dini nikâh, geleneksel hükümlere göre
mahkeme, sünnet düğünleri 1937 – 1938 yıllarından tamamen yasak edildi.
Bunların yanında artık dini kitap ve broşürlerin neşri de kesinlikle yasaklandı.

Sovyetler Birliğinde 1917’den sonra İslâm, edebiyatsız ve
matbuatsız bir hale getirildi. Dini karakter taşıyan eserler bir kenarda
dursun, yeni Kur’ân-ı Kerim nüshaları basmak dahi yasaklanmıştı. Halkın
elindeki Kur’ân-ı Kerim nüshaları da toplatıldı. Kur’ân-ı Kerim nüshalarını
yakan komünistler “bakın, Allah olsa idi
şayet, bunları kurtarmaz mıydı”
gibi sözlerle de propaganda yapıyorlardı.

1928 yılından sonra Sovyet makamları hac için izin vermez
oldular. İkinci Dünya Harbinden sonra gönderilen 15 – 20 hacı da birer
propaganda vasıtası olarak kullanıldı. “Sovyet
Hacıları”
Mekke – Medine ve Arafat dağında, “İslâm Allah yoludur, Komünizm ise Allah’ın isteği doğrultusundaki
hayat şeklidir; komünizm insanların vicdanlarına tecavüz etmez, o insanlığın
gelişme yoludur”
diye propaganda yapıyorlardı.

 

İlgili Gönderiler

1 / 63