Yüzbaşı Selahattin Harbiye’den mezun olduktan sonra teğmen olarak
Osmanlı ordusuna katıldı. Çanakkale ve Birinci Cihan Savaşı’na iştirak etti. Balkan
savaşında yaralandı. Tedavi için Almanya’ya gitmekten vazgeçti. Aşağıda Yüzbaşı
Selahattin’in hatıralarından bu konuyla ilgili bir bölümü okuyacaksınız.
Editör:
aralandığımın ertesi günü
Bulgarlar tekrar Karaağaç’ta mevzilerimize saldırıyorlar. Yüzbaşım(*)
kolundan vuruluyor. Arkadaşlar hemen yarasını sardırarak geri gitmesini
söylüyorlar. Yüzbaşı diyor ki:
“Dün on sekiz yaşında bir çocuk
kahramanca şehit oldu. (Çünkü doktor, benim birkaç saatlik ömrümün kaldığını söylemiş) Ben bu yaşta, kolumdan aldığım yara için cepheyi
terkedersem, yarın ahrette bu çocuk yüzüme tükürmez mi? Ben ölünceye kadar
vuruşmak, dövüşmek zorundayım.”
Hakikaten o gün akşam üzeri karnından
aldığı bir kurşunla Yüzbaşım rahmeti rahmana kavuşmuş, şehit olmuş.
Hikâyeyi dinlediğim zaman ağladım.
Kendi kendime:
“Ben Yüzbaşımı aldatmış gibiyim.
Bugün yaşamak, benim için yalancılık değil mi?” diye düşündüm.
O gece hastalandım. Hiç uyuyamadım.
Titriyordum. Sabah olunca doktorlar beni bir arabayla Çatalca’ya gönderdiler.
Haziran veya Temmuz 1913’te
Gülhane Hastanesi’nden haber verdiler. Evvelce yazdığım gibi, bir tedavi için
Almanya’a Visbaden’e gidecektim. Benim gibi olanlardan meydana gelecek grup on
kişiyi bulmuş, başlarına Kurmay Yarbay ve kolundan yaralı Hüseyin Selahattin
Bey tayin olunmuş. Gittim, onu gördüm.
Bana bir senet karşılığında yirmi altın
verdiler. Avrupa için elbise, çamaşır, bavul tedarik etmemi söylediler. Bunun üzerine
ağabeyimin terzisine gittik. Üç altın liraya bir elbise ısmarladık. Frenk gömleği,
çamaşır ve bavul aldık.
Bir hafta sonra Grup Başkanına
tekrar uğradım ve hazır olduğumu söyledim. Çarşamba günü saat ikide Galata’dan
Köstence’ye hareket edecek Romanya vapuruyla gideceğimizi bildirdi. Vaktinde vapurda
bulunmamı tembih etti. İlâve etti:
“Şapka almayı unutmayınız,
vapura bindiğimiz andan itibaren şapka giyeceğiz. Fes ve kalpak yasaktır.”
Ben şaşırdım.
Doğru eve geldim. Tabura “Allahaısmarladık” demiş, eşyalarımı
almış ve evime gelmiştim. Tekrar eşyalarımı alıp tabura geldim. Tabur Kumandanı
Hüsnü Beyi gördüm. Şapka hikâyesini anlatarak Avrupa’ya gitmekten vazgeçtiğimi
söyledim.
Tabur Kumandanı bu davranışımdan
çok memnun oldu. Dinine bu kadar bağlı bir subay olduğumu öğrendiği için
sevindiğini açıkladı. Ve telefonla Beyoğlu Kumandanı Kâzım Beye durumu
bildirdi.
(*) Bölük kumandanım Bandırmalı Yüzbaşı Mustafa Efendi.
Kaynak: Yüzbaşı Selahattin’in Hatıratı – İlhan Selçuk