Türkistan

II. Dünya Savaşı’nda Türk Esirler

T

resim

arihin en büyük savaşı olan II. Dünya Savaşı (1939-1945)’na 62 ülke katılmış ve 65 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Bu büyük harbe Türkiye katılmazken Türkiye dışında, Sovyetler Birliği içinde yer alan Kazan ve Kırım Tatarları, Başkurtlar, Çuvaşlar, Sibirya Türkleri, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler, Azerbaycan Türkleri, Ahıska Türkleri, Karaçay-Balkarlar, Gagavuzlar vd. Sovyet ordusu mensubu olarak Nazi Almanyası’na karşı ön safta savaştılar. Bu korkunç savaşa Kıbrıs, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’daki Türkler de kendi ülke ordularında katıldılar. 
Baymirza Hayit’in verdiği bilgilere göre; 1935 sonuna kadar Türkistan Türkleri Sovyet ordusuna alınmıyorlardı. 1935’te kabul edilen 1935-38 yılları arasında az sayıda Türkistanlı Kızıl Orduya alınmıştı. 1939 sonunda Sovyetler Birliği ile Finlandiya savaşı sebebiyle Türkistanlıların askere alımı hızlandırılmıştır. Haziran 1941’de Almanya ile başlayan savaşın ilk yıllarında (1941-43) Kızıl Orduda takriben 4.847.775 Türkistanlı bulunuyordu. Seferberlikte 18-65 yaş arasındakiler silahaltına alınmışlardı. Bunlar 1943’te Kızıl Ordunun 6 askeri bölgesine gönderildiler. (Minsk ve Kyev bölgelerinde 997.802 nefer, Moskova, Leningrad, Uzakşark, Kuzey Kafkas) 1.175.802 Türkistanlı asker bulunmakta idi. 
Alman Esareti
Alman savaş dairelerinin verdiği bilgilere göre Sovyetler Birliği ile Almanya arasında 1941-42 yıllarında Sovyetlerin Batı cephesinde 2 milyona yakın Türkistan askeri bulunmakta idi. Alman Savaş Esirleri Başkanlığı’nın 1943’te verdiği malumata göre 1941-42 yıllarında 1.700.000 Türkistanlı asker Almanlarca esir alınmış idi. 
Alman Doğu bakanlığı tarafından Müslüman ve Türk Esirlerle ilgili komisyonun başkanlığına getirilen Mustafa Çokay, 26 Ağustos 1941’de ziyaret ettiği Oerbke ve Bergen-Belsen kamplarıyla ilgili izlenimleri önem taşımaktadır. Çokay, esir kamplarında hayat şartlarının çok ağır olduğu, yiyecek, içecek, giyecek ve barınak sıkıntısının had safhada bulunduğunu kaydetmişti. 
Açlık sebebiyle esirler ölen arkadaşlarının yürek ve ciğerlerini yiyerek hayatlarını sürdürmeye çalıştıklarına şahit olan Çokay, bu duruma şahit olmaktansa ölmüş olmayı tercih ederim yazıyordu. Kamplarda bu feci hadise resmi raporlarda da yer bulmuştu; Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutanlığı sorumluluğundaki Polonya’nın güneybatısında bulunan Lamsdorf’taki 318 numaralı savaş esiri kampıyla ilgili resmi raporda; 
“Temmuz 1941 sonundan itibaren savaş esirleri kaldıkları yerleri kazıp yiyecek arıyorlardı. Verilenler bu insanlar için yeterli olmaktan çok uzaktı. İlk haftalarda, esirlerin hayvanlara benzer şekilde, otları, çiçekleri ve çiğ patatesleri yedikleri gözlemleniyordu. Sovyet esirler, arazide yiyecek birşey bulamadıklarında insan yemeye başlamışlardı.”
Esir kamplarında ölüm oranları çok yüksekti. Herhangi uluslararası kuruluşun da bu esirlere ulaşması mümkün değildi. Türkistanlı esirlerin lideri olarak görülen Veli Kayyum Han’ın pekçok kamplar hakkında yazdığı raporlar da kamplarda yaşanan insanlık dışı durumu belgeliyordu. Alman Ordusu Propaganda Şubesi 10 Kasım 1942 tarihinde bir mesaj yayınlayarak kamplarda yaşanan açlığın sorumlusunun Stalin olduğunu iddia edecektir.
Feci Sona Doğru  
Sovyetler Birliği, Şubat 1945’te Yalta Konferansında Alman tarafına geçen Kızıl Ordu mensuplarının iadesini müttefiki ABD ve İngiltere’den istedi ve bu istek kabul edilerek karar altına alındı. Savaşın sonunda Almanya kaybeden Sovyetler Birliği de kazanan tarafta olması savaşın her iki cephesinde de kullanılan Türkler için yeni bir felaket süreci başlattı. 
Sovyetler Birliği’ne teslim edilen Türkler ya kurşuna dizildiler yahut uzun süreli Sibirya ve benzeri yerlerde çalışma kamplarına gönderildiler.  Mühlen ve Andican’a göre 1000 kadar Türkistan’ı asker Sovyetlere teslim olmaktan kurtulmuştur. Müttefikler de ellerindeki Türkistanlı askerlerin çoğunu SSCB’ye teslim etmişlerdir. Ancak Gazeteci Yazar Ziyad Ebüzziya’nın gayretleri ile İtalya’da çeşitli kamplarda tutulan 3000 kadar Türk Türkiye’ye getirilmiştir. 
Sonuç olarak; II. Dünya Savaşı’nda Kızılorduda savaşan Türk kökenli asker sayısı 4 milyonu aşıyordu. Bunların 2 milyonu 1941-43 yıllarında Sovyet-Alman cephesinde savaşmış ve 1 milyon 700 bini Almanlara esir düşmüştür. Bu sonraki yıllarda artmış olmalıdır. Asıl büyük kayıp ise bütün uluslararası anlaşmalara ve insani anlayışlara aykırı olarak esir kamplarında olmuştur. 
1942 Ağustos’unda geriye yaklaşık 300 bin Türk esir kalabilmiştir. Bunlar da kamplarda ölmemek için, kendi öz yurtlarını Rus istilasından gayesiyle Alman ordusunda çeşitli görev almayı kabul ettiklerini görüyoruz. Savaş boyunca 300 bin civarında Türkistanlının lejyoner veya doğulu işçi olarak Alman cephelerinde mücadele ettiği 70.000 kadarı cephelerde hayatlarını kaybetti. 
Ahat Andican’ın tabiri ile; Tarihleri boyunca ilk defa efendisi olmadıkları bir savaşta başka efendiler için mücadele etmiş ve her iki cephede yok edilmişlerdi. Nadir Devlet’in vurgusu da çok önemli; bu kadar çok kişinin esir düştüğü ve bu kadar büyük sayıda esirin düşmanla işbirliği yaptığı tarihte başka bir örnek yok. Bu Stalin rejiminin ne derece nefret uyandırdığının bir göstergesi olarak görmektedir. 

İlgili Gönderiler

1 / 63